Güneşin yakmaktan vazgeçip, sadece insanın içini ısıttığı tatlı bir sonbahar öğleden sonrasında, Nasrettin Hoca ulu ceviz ağacının gölgesinde uzanmış otururken içi geçmiş. Tam uykuya dalmış ki; kavrulmuş yeşil kabuğundan kurtulmuş bir ceviz, pat diye Hoca’nın göğsüne düşmüş.
Cevizi eline alan Hoca, “Ey hikmetinden sual olmaz büyük Allah’ım, bu cahil kulun niçin koskoca karpuzlar yerdeki küçücük bir dalda oluşurken, şu koskoca ağaç avcumun içine sığacak kadar küçük bir meyve verir diye düşünür durur, işin içinden çıkamazdı. Sebebini şimdi anladım. Ya kocaman karpuzlar bu ağacın meyvesi olup da başıma düşseydi ne olurdu...