Somut veya soyut ilahlarını, ilahları için inşa ettikleri ilah evlerini, bu ilahların risalelerini insanlara iletmekle görevli resullerini ve resul öldükten sonra, onun işini devralmış hademelerini, inananların ilaha bağlılıklarını diğer insanlara göstermek için ferden veya cem’an yaptıkları beden hareketlerini ve aynı risalenin yüzlerce yıldır zikredilmesini bir tarafa bırakırsak, din denen kurum, özünde bir “yap-yapma” (dos and don’ts) cetvelidir. Sosyal bir canlı olan insan, kendisi için ne faydalıysa onu yapmak, ne faydasız hatta zararlı ise ondan kaçınmak ister. Ancak neyin faydalı neyin faydasız olduğuna karar vermek kolay değidir. Çünkü “faydalı-faydasız” seçiminin içinde biri “kısa vade mi, uzun vade mi” diğeri “bireye mi, topluma mı” çelişkileri bulunur. Bu çelişkiler yüzünden ne yapacağına karar vermekte zorlanan bireylere yardımcı olmak amacıyla peygamberler, “Benim sana tebliğ ettiğim risalede neye “doğru” deniyorsa onu yap, neye “yanlış” deniyorsa onu yapma” öğüdü vermiştir. Nitekim Hz.Musa da insanlara “On Emir” tebliğ ederek göreve başlamıştır. Bu suretle...