Bundan 10 yıl önce yani 2008'de dünya ekonomisi ile birlikte İspanya ekonomisi de krize girdi. Kriz, milli gelirin düşmesi ve işsizliğin artmasıdır. Bunu bir köşeye yazın, “ekonomik kriz” tabiri geçer geçmez hatırlayın. Nitekim İspanya krizinin göstergesi de bu iki parametredir. İspanya'nın 2007'deki 100 olan milli gelir endeksi 2013'te 90'a düştü. İşsizlik ise aynı dönemde yüzde 9'dan yüzde 26'ya çıktı. İspanyol milli geliri bu yıl (2017) 100'ü geçecek. İşsizlik ise ancak yüzde 17'ye inecek. İspanyol yetkililer, İspanya ekonomisi “yapısal reformlarla” toparlandı diyor. Bu, bir türlü ne olduğunu anlamak istemediğimiz “yapısal reformu” üçüncü paragrafta anlatacağım. Ama önce kapitalizmin krizlerinden bahsetmek istiyorum.
SANAL ZENGİNLEŞMEDEN, GERÇEK FAKİRLEŞMEYE
Bu son kriz, çoğu “zengin ülkeler krizi” gibi ABD'de başladı.
Krizin sebebi, varlık fiyatlarının, önce balon yapıp sonra
patlamasıdır. İnsanlar, kişisel gelir/servet artış oranlarının,
kendi ülkelerinin milli gelir artış oranından yüksek olmasını
ister. Bu da ancak, borç-harç demeden “arsaya, borsaya” yatırım
yaparak sağlanabilir. Bu şekilde zenginleşme bir “saadet zinciri”
(Ponzi) oyunudur. Toplum için sanaldır. Oyunun mantığı icabı arada
bir, bu zincir kopar. Zincir kopunca ekonomi reel bir düzeltme
yapmakla yetinmez, çoğu kez “gerçek fakirleşme” sürecine de girer.
Yani insanlar, hiç çalışmadan sadece yatırım yaparak kendilerini
durduk yerde zenginleştiren “saadet zinciri” çökünce, önlem
alıyorum diye harcamalarını gereğinden fazla kısar.
Harcamalar kısılınca, talep noksanından dolayı üretim seviyesi
düşer. Üretim düşünce işsizlik artar ve ekonomi bir kısır döngüye
girer. Bu kopan zincir, eskiden kamu harcamaları artırılarak tamir
edilmeye çalışılırdı. Şimdi ise daha ziyade “para basarak”
onarılıyor. Böylece aynı oyun “bir sonraki krize” kadar sürmek
üzere tekrar başlıyor.
İSPANYA'NIN ÇIKIŞ YOLU: İHRACATLA BÜYÜME
İspanya, tarihi şanla dolu emperyalist bir ülkedir. Koskoca Latin Amerika İspanya'nın (kısmen gariban Portekiz'in) kültürel arka bahçesidir. Lakin İspanya, Kuzey Avrupa ülkeleri kadar gelişmemiştir. Ama yabana atılacak bir ekonomi de değildir. AB üyeliği döneminde İspanya, inşaat sektörü (GSMH'nin yüzde 20'si) ile içe dönük olarak büyüdü. Bu yüzden “cari açık” verme illetine duçar oldu. Krizden çıkışı ise “ihracat artışıyla cari fazla verme” sayesinde gerçekleşti. İspanyol başarısının “stratejik derinliği” budur. Bu dönüşümü “ucuz Euro” ve “düşük petrol ve ham madde fiyatları” kolaylaştırmıştır. Ama olay bundan ibaret değildir. Popülist solcu Zapatero iktidardan düştükten sonra başbakan olan Rajoy 3 alanda yapısal reform yapmıştır. a) Mali sistemi temizlemiş, b) Bütçe açığını yüzde 10.6'dan yüzde 4.3'e indirmiş, en zoru c) “İş Kanunu”nu değiştirmiştir. Kıdem tazminatı yılda 45 günden 33 güne indirilmiş, işten adam çıkarma kolaylaştırılmış, Toplu İş Sözleşmeleri “işkolu”ndan “işyeri” düzeyine indirilmiştir. Bu suretle münferit firmaların rekabet gücü kazanması sağlanmıştır. Sanılmasın ki, İspanya kartal olup uçmuştur. Hâlâ ahbap-çavuş ilişkileri (amiguismo) bürokrasiye egemendir. Hâlâ “esnek istihdam” ortamı oluşmadığı çoğu aile şirketi olan sanayi firmaları küçük kalmayı tercih etmektedir.