Türkiye ekonomisinin bir numaralı sorunu olan cari açığın,
irademiz dışında yani “eşyanın (şeylerin) zoruyla”
(with the force of the things) daralması sürüyor. Bir süre daha da
bu eğilim devam edecek. Bu sayede kırılganlık azalacak. Bu,
“paket açmadan kendiliğinden gerçekleşen yapısal
reform”dur. Peki, Türkiye’de niçin cari açık azalıyor?
Çünkü Asaf Savaş’ın dediği gibi, şartlar cari açık vermemize izin
vermiyor. Cari açık vermek için önce dış borç almak gerekir.
Oyunun kuralını lütfen kayda geçin: Önce cari açık verilir, sonra
bunu finanse etmek için borç alınmaz. Önce borç alınır, sonra
onunla cari açık verilir. İthalat bedelini vadeli ödemek de dış
borç almaktır. Buna “ticari borç” denir. Ticari
borç, finansal borcun ikizidir. BORÇ ALMAYANIN BORCU
YOKTUR Totoloji olacak ama yine de “oyunun bir
başka kuralı” da şudur: “Borç almayan ya da
alamayanın borcu olmaz.”
Bir yıldan fazladır Türkiye
dış borç alıp, cari açık vermek için çırpınıyor. Londra’ya, New
York’a hatta Tokyo’ya gidip, “roadshow” tabir
edilen “kendini beğendirme” defilelerinde boy
gösteriyor. Yetmiyor, sırf borç almak için dövize fahiş faiz bile
veriyor. Buna rağmen, ancak eski borçların anapara taksitlerini ve
faizlerini ödeyebilecek kadar döviz bulabiliyor. Dışarıdan bol
döviz gelmeyince, döviz fiyatı yükseliyor. Döviz fiyatı artınca,
enflasyon patlıyor. Enflasyon yükselince onu düşürmek için TL
faizleri yükseltiliyor. Reel sektör firmalarının borçları, durduğu
yerde artıyor. Yüzen firmalar, batan firma oluyor. Yatırımlar
geriliyor. Hane halkı gelirleri, fiyatların gerisinde kalıyor, iç
talep daralıyor. İşsizlik artıyor. Milli gelir küçülüyor. Yani
“kısır döngü” oluşuyor. Kök sebep: Sürdürülemez
“dış-borç-kolik” yapıdır. Yapısal reformun
stratejik hedefi işte bu yapıyı değiştirme olmak
zorundadır.