Her ne kadar hakimiyetin Allah’ta olduğu bir İslam ülkesi olsa da, iktisadın doğal kanunları Türkiye’de de hüküm sürüyor. Örnek: Kıt olan malın mesela dövizin fiyatı artıyor. “Kıt” demek, o malın arzı, talebinden düşük demektir. Türkiye’de döviz arzı, döviz talebinden düşüktür. Bunun da göstergesi “cari açık” tır. Cari açığın diğer adı döviz açığıdır. Bir ülkenin cari açığı varsa, o ülkenin döviz gelirleri, döviz giderlerini karşılamıyor demektir. İktisat bilmeyen (daha da kötüsü öğrenmek istemeyen) finansmancılar da “Amerika’nın da cari açığı var ama parası değer kaybetmiyor” diyorlar. Kırk defa söyledim, tekrar edeyim. Amerika’nın parası, yani “ABD Doları” bizatihi dövizdir. Parası döviz olan ülkenin, döviz açığı olmaz. ABD, tüm ithalatını ve dış ödemelerini kendi parasıyla yapar. Ama Türkiye bunu yapamaz. Çünkü Türkiye’nin parası TL, yerel bir paradır. Böyle para birimlerine “yumuşak para” (soft currency) denir. Dolar, Euro, İsviçre Frangı, Japon Yeni ve sürekli cari açık verdiği için zayıflayan İngiliz Sterlini bile halen “döviz” (hard currency) dir. Dövizlerin de çapraz kurları değişir. Ama kur oynamasından, döviz krizi çıkmaz. CARİ AÇIK NİÇİN KAPANMIYOR Osmanlı’dan beri Türkiye, kısa bir dönem hariç, hep cari açık vermiş ve bu yüzden başı finansal krizlerden (devalüasyon diye okuyun) kurtulamamış bir ülkedir. Türk ekonomisinin “yapısal bozukluğu” budur. Yapısal reform adına yapılacak düzenlemelerin ilk hedefi de bu “bozukluğu” düzeltmek olmalıdır. Gerisi palavradır. Hükümetlerin, cari açığı kapayamamasının sebebi, bunu kapamak istememesidir. Bu isteksizliğin en veciz ifadesi “finanse edildiği sürece, cari açık sorun değildir” önermesidir. Aslında doğru olan bunun tersidir. Yani “finanse edildiği sürece, cari açık kapanmaz”. Türkiye halkı, “hızlı kalkınmak için yabancı...