Biz, babamın annesine “nene” derdik. 1880 doğumlu nenem öldüğünde ben 20 yaşımdaydım. Ermeniler hakkında ilk duyduklarım nenemin hatıralarıydı. Doktor büyükbabam, Halep’de, Diyarbakır (nenemin değişiyle Diyarbekir’de) ve Konya’da görev yaparken eczacıların ve diğer tıp erbabının birçoğu Ermeni olduğu için onlarla görüşürlermiş. Ermenilerden hep iyi insanlar olarak bahsederdi. ODTÜ’de okurken (1957-1961) öğrenci yurdunda Kayserili Mıgırdıç Aslan’la iki yıl bir ranzada altlı üstlü yattık. Mıgırdıç, benden daha saf ve temiz bir “Anadolulu” idi. Ben tutmazken o, Ramazan’da bir gün oruç bile tuttu. Çok çalıştı, makine mühendisi olmayı başardı.
BATI ERMENİSTAN VEYA DOĞU ANADOLU
Kendine yeni bir hayat kurmak üzere Kanada’ya göç etti. Philadelphia’da geçirdiğim iki yılda (1964-1966), Türk olduğumu anlayınca, akrabasına rastlamış gibi sevinen veya az sayıda da olsa atasının katili görmüş gibi bakışlarından kin fışkıran Ermenilerle karşılaştım. Ama arasıra alışveriş ettiğim zengin Ermeni bakkal “Gel seni bizden bir kızla evlendirelim” diyecek kadar beni kendilerinden biri olarak kabul...