Yılbaşı geliyor. Herkes iktisatçılardan yeni yıla dair tahminler yapmasını istiyor. Yanılma ihtimali en düşük tahmin “gelecek yıl aşağı yukarı biten yıl gibi olacak” demektir. Bence, büyüme, döviz, faiz ve enflasyon hakkında kaba sayı söylemekte de sakınca yok. Yanılırsanız “revize edersiniz”. Bunu IMF yapıyor ayıp olmuyor da yurdum iktisatçıları yapınca niye kusur olsun. Ekonomik tahmincilikte “ya rakam ver, ya da tarih” ama ikisini bir arada söyleme diye bir kural vardır. Mesela “Dolar kaç lira olur?” sorusuna, tarih vermeden “4.35 TL” diye veya “Haziranda dolar beklenmedik bir fiyata gelecek” diye cevap verilirse yanılma ihtimali olmaz.
MEMLEKETİMDEN İKTİSAT MANZARALARI
Benim penceremden iktisadi manzara-i umumiye şöyle görünüyor. Ekonomimiz, bir yandan “enflasyon-devalüasyon” diğer yandan “ücret-fiyat” sarmalına paçayı kaptırma tehlikesi ile karşı karşıyadır. En sıcak tartışma konusu da “Merkez, faizleri ne kadar artırsın” sorusudur. İlk iktisat dersini 1957’de aldım. Türkiye’nin son 60 yılının iktisadi gelişmesini içinde yaşayarak, daha öncesini okuyarak anlamaya çalıştım. Şimdi daha net görüyorum ki, Türk ekonomisinin bir numaralı sorunu Türk Lirası’nın, “sert para birimi” (hard currency) olamamasıdır. Bu gerçeği Cumhuriyeti kuranlar da görmüş, bir yandan Türk Parasının Kıymetini Muhafaza Kanunu çıkarmış, diğer yandan döviz ihtiyacını azaltmak için “Yerli Malı ve Tutum Haftası” etkinlikleri düzenlemiştir.