Bu süreçte fiyatlar nispi olarak da değişir. Yani bazı ürünlerin fiyatı diğerlerine göre daha fazla artar. Daha da önemlisi, ücretler enflasyon kadar artmaz. Eğer, gelirleri enflasyonun altında kalan esnaf ve serbest meslek sahipleri ile güçlü firmalarda veya kamuda çalışan sendikalı işçiler “bizim gelirlerimiz en az enflasyon kadar artmalı” diye bastırırsa, işte o zaman “enflasyon” hızlanarak devam eder. Yani “ücret-fiyat” kısır döngüsü oluşur. Bir örnek vereyim: 1974 yılında bir varil ham petrolün fiyatı 1.8 dolardı. Bu fiyat 1975’te 12, 1979’da 95 dolara çıktı. Türk halkı, artan petrol bedelini, dışarıya ödemek zorundaydı. Yani Türkiye’de halkın geliri metazori düşecek yani vatandaş fakirleşecekti. Bunun açarı, kaçarı yoktu. Ama vatandaş bu gerçeği anlamadı veya anladı ama kabul etmek istemedi. Özellikle işçi sendikaları “biz istediğimizi söke, söke alırız, gerisini işveren düşünsün” dedi ve enflasyonunun çok üstünde zam istedi. İşverenler de grev tehdidi karşısında sendikaların taleplerini kabul etti. Zaten üretimini, dışa kapalı iç piyasaya sattığı için, işverenler de “benden atlasın, nerde patlarsa patlasın” diyerek işçiye verdiği zamdan fazlasını ürün fiyatına bindirdi.