Türkiye'de (1 milyon 700 bin adet traktör de dâhil) 21 milyondan fazla motorlu taşıt aracı var. Bunun 11 milyon 600 bini otomobil. Taşıt araçları, kamuya ait yolları kullanarak bir yerden bir yere giderken kaza yaparsa buna “trafik kazası” deniyor. Taşıtların, mülkiyeti kişilere ait olan yol ve alanlarda yaptıkları kazalar trafik kazası sayılmaz. Hem taşıt aracı sayısının on milyonları aşması, hem de bunların hareket etmesi yüzünden, ülkemizde başka tür kazalarla kıyaslanamayacak kadar çok sayıda trafik kazası olur. Trafiğin düzenlenmesi kamunun sorumluluğundadır. Trafik kazalarında üçüncü şahısların uğrayacağı zararların (belli bir miktara kadar) giderilmesini, kazadan sorumlu kişilerin “imkân ve insafına” bırakmamak için, trafik sigortası zorunlu kılınmıştır. Dolayısıyla her araç sahibi her yıl, bir sigorta firmasının müşterisi olmaya mecburdur.
SİGORTA MATEMATİĞİ
Sigorta firmaları “tazminat ödeme senedi (poliçe) satarak, bireylerin tazminat riskini üstlenir.” Bu satıştan da para kazanır. Sigortada poliçe fiyatlaması, “Büyük Sayılar Kanununa” dayanan ihtimaller hesabına göre yapılır. Sigortalı sayısı ne kadar büyükse, fiyatlandırma hesabı o kadar doğru olur. Bu sebeple sigorta şirketleri hem büyümek ister, hem de yüklendiği riskleri diğer yerli ve yabancı sigorta şirketleriyle bölüşür. Bir sigorta şirketi CEO'sunun birinci görevi, kendi şirketini “iflasa karşı” sigorta ettirmektir. Bunu yapmayan CEO'ların sigorta şirketleri batabilir. Ama tüm sektörün batmaması gerekir. Ancak kıran kırana fiyat rekabetine girilirse, işte o zaman (bizde olduğu gibi) sektörün kendisi zora girer.
SİGORTA PRİMLERİNİ KİM BELİRLESİN