Pandemi gibi bir süreçten geçerken dahi bir süre sonrasında hasta olmaktan ziyade tecritte kalmanın ruhsal etkilerinin üzerimizde daha yoğun oluşunu hep beraber yaşantılamadık mı? İlişki kurma ihtiyacı dışında içimizdeki üretken olma arzusu da bizleri evin içerisinde türlü şeyleri denemeye itmedi mi? Kimimiz bir kütüphane dolusu kitap okuduk, kimimiz ekmek yapmayı öğrendik, kimimizse evden çalışmaya, sınava hazırlanmaya devam ettik. Yine de bir süre sonra her birimiz evimizin güvenli, sıcak ve rahat ortamından sıkılmaya başlayıp eski sosyal hayatımızı geri istedik. Ancak yine de hayatta kalabilmek ve neslimizi sürdürebilmek adına bu duruma da ayak uydurmanın, alışmanın bir yolunu bulduk. Bir süre sonrasında zaman ilerleyip yavaş yavaş kısıtlamarın kalkması ile birlikte eski sosyal yaşantımıza adapte olma sürecimiz bir taraftan ne kadar da zor oldu öyle değil mi? Kalkıp işe, okula gitmek, araba kullanmak ya da toplu taşımaya binmek hatta bir süre daha kimsecikleri görmek istememek…
Oysaki sosyal birer varlık olarak tecrite de adapte olma noktasında bir hayli zorlanmamış mıydık? O halde şimdi ne olmuştu da bu durumun değişmesinden rahatsızlık duyar olmuştuk? Elbetteki her birimiz o günlerimizi mümkün olan en verimli halimizle geçirmiyorduk. Kabul edelim, bir bilinmezliğin içinde yaşantıladığımız endişeli ve korku dolu bir ortamda sadece varlığımızı...