AK Parti, iktidara geldiği 3 Kasım 2002’yi bir kenara koyduğumuzda, bugüne kadar daima kazananı, sonucu, galibi baştan olan seçimlere girdi. AK Parti’nin, 24 Haziran baskın seçimler haricinde, girdiği genel ve yerel seçimler öncesinde ‘sandık’ endişesi taşıdığına dair bir açıklamasına, ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘bu seçimler zor geçecek’ dediğini falan duydunuz mu? Ve fakat, 16 Nisan referandumdan hemen sonra (ki 2019’da gerçekleşecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine 2 yıldan fazla zaman olmasına rağmen) Cumhurbaşkanı Erdoğan “bu kez seçimler zor, yüzde 50 artı 1 kolay ulaşılacak bir oran değil” demeye başladı. Ki Türkiye’nin yeni bir yönetim sistemine geçmesini isteyen, Cumhurbaşkanlığı Sisteminin maddelerini yazan, imzalayan, Cumhurbaşkanı seçilebilmek için yüzde 50 artı 1 kazanma şartını getiren AK Parti’nin kendisi. Yani Türkiye’nin yeni bir yönetim sistemine geçmesi gerektiğini söyleyen, ülkenin gündemine taşıyan, bunun için anayasa değişiklik teklifi hazırlayan, Meclis’e getiren, ülkeyi referanduma götüren, dahası kazanmak için yüzde 50 artı 1 şartını getiren CHP falan değil. Ezcümle AK Parti’ye bu sistem dayatılmış falan değil. Mevzu anlaşılsın diye daha açık bir örnekle yazayım. Mesela, AK Parti iki yıl önce iktidara gelmiş de, ülke siyasetindeki kronik sorunlara dair topluma vaat ettiği çözüm politikalarını hayata geçirip, uygulamaya koyduğu politikaların müspet sonuçlarını almaya başlamadan ülke yeniden erken seçime gidiyor falan değil. AK Parti artık bir marka. Ve 15 yıldır kesintisiz bir şekilde iktidarda. Siyasal ve ekonomik krizle boğuşan bir Türkiye’yi devralıp, içeride ülkenin kronik sorunlarına acil yapısal çözümler üretmeye çalışırken, bir yandan da Türkiye’nin uluslararası görünürlüğünün hızla olumlu anlamda değişmesini sağladı.