Bugün bir araştırma şirketi, “mahkemelerin kanunları adil ve tarafsız bir şekilde uygulayıp uygulamadığına” dair bir kamuoyu araştırması yapmış olsa nasıl bir sonuç çıkar? Neden bugün? Çünkü bugün Yargıda Birlik Platformu üyelerinin hakim olduğu bir Hakimler ve Savcılar Kurulu var da ondan. Çünkü Yargıda Birlik Platformu, 2014 HSYK seçimlerine “mahkemelerinde adaletin sağlandığı” ve “yargıçların mutlak surette bağımsız olacağı, kararlarını bir yerlerin talimatına, isteğine göre değil, mutlak surette vicdanlarına göre verildiği, yargıçların hukuku kendi ideolojilerinden ve siyasetten üstün tutacakları” bir sistemin inşasını sağlayacakları ve “itibarı yerlerde sürünen yargının, hak ettiği itibarı” kazandıracakları vaadiyle girdiler ve seçimleri kazandılar. Yargıda Birlik Platformunun üyeleri HSK’da göreve başladıkları 2014 Ekim ayında yargıya güven yüzde yirmilerdeydi. İki yılı aşkın bir zaman geçti. . . Bugün yargıya güven ne durumda mesela? Mesela yargıçlarımız kararlarını, herhangi bir ‘müdahaleye’, ‘baskıya’, ‘yönlendirmeye’ maruz kalmadan ve korkmadan, hukuka ve vicdanlarına göre verebiliyorlar mı? Biliyorsunuz, yargının güce göre el değiştirmesi, yargıya müdahale şimdinin sorunu değil, bilakis yargıya müdahale ülkemizin kronik bir sorunudur desek abartmış olmayız. Bu bağlamda Adalet Bakanlığı Müsteşarı Selahattin Menteş’in geçen hafta (2 Ocak) bütün başsavcılıklara ve Ağır Ceza Mahkemesi başkanlarına gönderdiği “Yargı Yetkisine Müdahale Edilmemesi” konu başlıklı mektup oldukça önemlidir. Ancak Sayın Menteş’in mektubu aynı zamanda oldukça vahim bir tabloyu da gözler önüne sermektedir. Mektup şöyle başlıyor: “Bazı kişilerin kendilerini Bakan, Müsteşar veya üst düzey bürokratlarla yakınlık iddialarını ya da kişisel nüfuzlarını kullanmak suretiyle yargı mensuplarını etkilemeye yönelik tavır davranış içine girdiklerine dair duyumlar alınmıştır.