Sevgili okurlarım, iki veya üç gün önce
televizyon haberlerini izlerken çok ilginç bir olaya tanık
olduk.
Genç bir bayan muhabir arkadaşımız Uşak’a gitmiş.
Elinde mikrofon, ana caddelerden birinde çekim yapıyor. Yanından
geçenlere mikrofonu uzatıp soruyor:
“Bu seçimde acaba hangi partiye oy vermeyi
düşünüyorsunuz?”
Kadın, erkek, yaşlı, genç…
Sanki önceden kararlaşmış gibi insanlar muhabirin yanından hızla
geçiyor ve biri bile yanıt vermiyor.
Bazısı görmezden geliyor, bazısı eliyle itekleme durumuna
geçiyor!
Çok ilginç bir tablo. Seçime o sırada 10 gün kalmış, ortalık iyice
kızışmış ama yanıt veren yok…
Ve bayan muhabir artık kendi kendine söylenmeye başlıyor:
“Off, çok sıkıldım ben bu Uşak’ta…”
★★★
Peki ama büyük bir kentin ana caddesinden geçen ve kendilerine
mikrofon uzatılan onlarca insan, bu masum soruya yanıt vermekten
niçin kaçınır?
Arkadaşlarla olayı tartıştık ve şu sonuca vardık:
İlki, AKP-MHP ikilisine oy vermeyi düşünenlerin bunu
açıklamaya yüzü tutmuyor. Zira onlar memleketin ve de kendilerinin
bu iktidar tarafından ne durumlara düşürüldüğünü vatandaş
kimlikleriyle iyi biliyor…
Ve önlerine
uzatılan mikrofondan bu nedenle kaçıyor!
İkincisi, muhalefet partilerinden birine oy vermeyi
düşünenler, üzerlerindeki baskı nedeniyle bunu söylemekten
korkuyor.
Hemen hepsi sıradan insanlar. Esnaf, çiftçi,
ev kadını, işçi, öğrenci, emekli, ne derseniz deyin…
Ve hepsi de -haklı olarak- çekiniyor, korkuyor.
Bunun başka bir açıklaması olamaz.
Türk Milleti işte böylesine bir baskı, korkutma ve sindirme
ortamında seçime gidiyor.
Sevgili okurlarım, başta Recep
Bey olmak üzere iktidar kesiminin çoğu propagandası toplumu
kızıştırmak ve particilik açısından
bölmek üzerine kurulu.
Bunu her gün izliyoruz.
Ekranlarda günün neredeyse 24 saati konuşma yapan
Recep Bey’in yüzündeki ifadelere mutlaka dikkat
etmişsinizdir.
Çatık kaşlı, gergin bir surat.
Her
konuşmasında başta muhalefet partileri ve onların liderleri olmak
üzere kendilerinden yana olmayan (yabancı ülkeler dahil) herkese
sert çıkan, suçlayan ve posta koyan bir cumhurbaşkanı.
Yeni Zelanda’da sapık bir ruh hastasının gerçekleştirdiği cami
katliamı sonrasında bile, Çanakkale Zaferimizi anımsattı, sanki
Türkiye’ye yönelik bir tehdit ve saldırı varmış gibi bağırıp
çağırdı:
“Dedelerinizi gömdük, yine gelirseniz sizi de tabutların
içinde göndeririz!”
★★★
Kılıçdaroğlu ve Akşener’le
hesaplaşacak, Ankara’da seçimi kazanması beklenen Mansur
Yavaş’ı en kısa zamanda görevden aldıracak!
Sözlerinden çıkan anlam bu.
Artık iş o raddeye vardı ki, seçim sonuçlarını kendilerince
“Beka sorunu” olarak dillerine doladılar.
Yani var olup olmama sorunu!
Muhalefet partileri seçimden kayıpla çıkarsa yaşasın!..
O takdirde var olacağız!
Aksi olur da muhalefet partileri kazançlı çıkarsa,
mahvolduğumuz gündür!
Türkiye’de bugüne kadar nice seçimler yapıldı ama cumhurbaşkanları,
başbakanlar, iktidar ve muhalefet partileri dahil hiç kimsenin
aklına “Ona göre oy kullanın, oyunuzu bize verin haa, bu iş
beka sorunudur” demek gelmedi.