Sevgili okuyucularım, 12 Eylül 1980 darbesinin durup dururken
yapılmadığını herkesin, özellikle genç kuşakların çok iyi bilmesi
gerekiyor.
Ülkede her gün kan akıyordu.
Sağ-sol çatışmaları alabildiğine yoğunlaşmıştı.
Her gün bombalar patlıyor, silahlar atılıyor, insanlar toprağa
veriliyordu. Üstelik her cenaze töreni yeni bir olay demekti.
Hiç kimsenin can ve mal güvenliği kalmamıştı.
Semtler, mahalleler, okullar, öğrenci yurtları ve her yer
parsellenmiş, iki kesim arasında bölüşülmüştü.
Üç türlü kavga vardı:
- Sağ-sol çekişmesi.
– Mezhep kavgası.
– Siyaset kavgası.
İlkine kısaca değineyim. Gençler devrimci-ülkücü olarak ikiye
bölünmüştü ve esas kan bu iki kesim arasındaki kavgadan
fışkırıyordu. İki taraftan birinde olmak zorundaydınız. Aksi
takdirde her an öldürülmeniz mümkündü.
İkincisi ise Sünni-Alevi kavgasıydı. Farklı mezheplerden
vatandaşlarımız birbirine düşman edilmişti. Ülkenin çeşitli
yerlerinde yaşanan mezhep kavgalarında yüzlerce insanımız can
vermişti.
Üçüncüsünde siyaset tıkanmıştı. Haftalar geçiyor ama Meclis bir
türlü Cumhurbaşkanı seçemiyordu. Haftalar ve aylar, aynen bugün
olduğu gibi parti başkanlarının birbirine sövmesi ve hakaret
etmesiyle boşa geçiyordu.