Sevgili okurlarım dünyanın pek çok ülkesini cumhurbaşkanları, krallar, şeyhler, diktatörler vesaireler yönetiyor…
21. yüzyılda yaşıyoruz.
Yani o ülkelerin her birinde televizyon kanalları, gazeteler, başka bir deyişle görsel medya ve yazılı medya var.
Ama bizdeki acayip uygulama o ülkelerin hiçbirinde yok.
İster demokrasi olsun ister diktatörlük, ister krallık olsun ister şeyhlik, hiçbirinde.
Bizdeki durumları, bizde olup bitenleri ise her vatandaşımız ister istemez her gün eşit koşullarda izliyor.
Sabah kalkıp televizyonu açıyorsunuz, karşınızda aynı şahıs…
Gazetenizi okuyacaksınız yine aynı manzara.
Akşam evinize geliyorsunuz kafanız yorgun, sinir sisteminiz ister istemez bozulmuş. Kafayı biraz olsun dağıtmak için televizyona bakıyorsunuz…
Karşınızda yine O!
Tek adam, ötekiler figüran.
O gün tatil günüymüş, ulusal bayrammış, dini bayrammış, hafta
sonuymuş, milyonlarca insanımız biraz olsun rahatlamak için ekran
başına geçmiş, haberleri, dizileri, spor programlarını ve hatta
küfürlü, saçma sapan magazin programlarını izlemeye
niyetlenmiş!
Olmaz, olamaz.
Türk Milleti buna layık değildir.
Önce O'nu izleyeceksiniz.
Yeter artık diyorsanız başka bir iş tutacaksınız.
Adına ne derseniz deyin…
Toplu açılış töreni, kabine toplantıları sonrası, millete karşı yapılan propaganda açıklamaları, danışıklı dövüş açık oturumlar, cami avlularında basın açıklamaları, pembe hayaller, yapacağız edeceğiz ama biraz daha bekleyin lafları…
Karşınızda hep O var.
Anlattıkça anlatıyor, okudukça okuyor…
Bütün dünyaya yön veren, vurdu mu deviren büyük liderimiz!
İşin kötüsü, başladı mı bir türlü susmak bilmiyor.
Bazen karşımıza günde iki kez çıkıp okuyor.
‘Okuyor' diyorum çünkü konuşmuyor, başkalarının yazdığı metinleri önündeki elektronik aygıttan bize anlatıyor.
Dünyanın hiçbir ülkesinde tanık olunmayan böylesine bir manzaraya biz Türkiye'de her gün tanıklık ediyoruz.
Onun bu sıkıcı ve uzun şovlarını kendi en keskin yandaşlarının bile sonuna kadar sabırla dinlediğini hiç sanmıyorum.
Üstelik ekranlarda bazen şöyle alt yazılar geçiyor: