Sevgili okurlarım, Türkiye’de ilk kez sebze
kuyrukları oluştu. Hayat pahalılığı altında ezilen, inim inim
inleyen gariban, fakir fukara vatandaşlarımız sabahın erken
saatlerinde kuyruklara giriyor.
İktidar şimdilik meyve işine karışmıyor. Meyve çok
ucuz ya, onların derdi sebze ile!
Zamları bindirdikçe bindirdiler. Zamlar binerken “Biz buna
karışmayız. Serbest piyasa ekonomisinde olur böyle vakalar”
diyorlardı!
Baktılar ki pabuç pahalı ve baktılar ki 31
Mart seçimlerinde vaziyet ayva, şimdi özellikle Ankara ve
İstanbul’da tanzim satışlarını başlattılar.
Geri kalan 79 ildeki vatandaşlar bu fiyatlardan
etkilenmediği (!) için oralarda bir adım atılmadı.
O 79 ilden bazıları nasıl olsa garanti, çantada keklik!..
Çankırı, Yozgat, Konya, Erzurum, say sayabildiğin
kadar. Oralarda tanzim satışa falan gerek yok. Maksat
İstanbul ve Ankara’yı
yitirmemek!
Bir okurum dün kendi görüşlerini anlatan bir e-posta göndermiş.
Kendisinden izin almadığım için ismini açıklamıyorum. Allah
korusun, bir kamu görevlisi olabilir ve ertesi gün açığa alınır.
Esnaf olabilir ve iş yeri kapatılır. İşte o mesaj:
★★★
“Selam Sayın Çölaşan, son günlerde bir tanzim satış furyası aldı
başını gidiyor.
Ama ben ne dediysem bazılarına bir şeyleri anlatamadım. Anlamamak
için çaba harcıyorlar.
Resme sadece karşıdan bakıp duruyorlar. Peki bu resim nasıl
yapıldı, hiç sorgulayan yok. Medyamız zaten almış başını gidiyor,
işi gücü yalakalık yapmak.
AKP genel başkanı tanzim satış diyeli bir hafta oldu, olmadı. Hemen
ardından, nereden çıktığı belli olmayan tanzim satış arabaları,
çadırları vesairesi anında devreye sokuldu.
Ne var ki bunları birilerine sipariş etseniz, hazırlanıp gelmesi en
azından iki hafta sürer. Haydi araçlarınız vardı diyelim.
Üzerindeki giydirme tabir edilen yazıları hazırlayıp yapıştırmanız
bile en az bir hafta sürer.
Hepsini geçtik, bir kenara koyalım. Önce bu sebzeleri piyasalarda
araştıracak ve satışları örgütleyecek ekipleri kurmanız lâzımdı.
Üreticiye gidip fiyatları öğrenecek, pazarlamasını ve nakliyesini
ayarlayacak, araştıracak falan derken alın size en az bir hafta
daha.
Üretici ile anlaştınız onu da kabul ettik diyelim. Ürünün tarlada
ve bu mevsimde serada yetişmesi lazım. Ha deyince olmuyor.
Bunlar sadece zaman açısından bakış açısı.
★★★
Gelelim işin parasal yönüne….
Üretici seralarında domatesin maliyeti 4.5 lira civarında. Buna
vergileri ve nakliye maliyetini eklerseniz oldu size 7 lira.
Komisyoncuyu saymıyorum, satış kârına girmiyorum bile.
Peki nasıl oluyor da bu ürünler 2-3 lira gibi bir fiyata satılıyor.
Kayıp kaçak bedelini bilirsiniz. Köprüleri hatırlarsınız.
Kullanmasak da parasını ödüyoruz. Bu durum da ona benziyor.
Domates, biber almasak da yine almış gibi oluyoruz o zaman. Eğer bu
ürünler yerli ise aradaki fiyat farkını acaba kim karşılıyor?
AKP genel başkanı seçim döneminde afiş ve bayrak kullanılmayacağını
söylemişti. İnsanın aklına afiş, bez, bayrak ve plastik yerine
şimdi seçim yatırımı olarak domates, biber, patlıcan mı
kullanılıyor gibi bir düşünce geliyor!
Bu mallar ithal edildi ise yerli üreticiyi bitirmiş olmuyor
musunuz? Yakında yerli üretici serasındaki tüm ürünlerini çürüdüğü
gerekçesiyle çöpe atacak demektir.
Geçen haftalarda ülkemize İran ve Azerbaycan üzerinden tırlar
dolusu soğan ve sebze girişi oldu. Tanzim satış olayının ortaya
çıktığı hafta hemen, anında geldi bu ürünler!
Bu acele ithalatı kim yaptı, nasıl yaptı, maliyeti neydi, hangi
firmalar getirip satışa sundu?
Bunları acaba sorgulayan var mı? Kim sorguluyor?
Kim bilir, bunları araştırınca altından ne patatesler, soğanlar, ne
patlıcanlar, ne acı biberler (!) çıkacaktır, çok merak ediyorum.
Saygılarımla.”
Sevgili okurlarım iki gazeteci arkadaşımız,
Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu
muhteşem bir kitap yazdılar:
“Metastaz.” (Kırmızı Kedi Yayınları.)
Baştan sona bir solukta okudum, önceki gece bitirdim.
Anlatılan olaylar 21. yüzyılda Türkiye’nin bir fotoğrafı… Ve tümü
belgeli, yaşanmış olaylar.
FETÖ olayının, 15 Temmuz darbe girişiminin perde arkası…
Tarikatlar, cemaatler, FETÖ ve AKP iktidarıyla olan yakın
ilişkileri…
Kendisini MİT görevlisi olarak tanıtıp dolandırıcılık yapan
gazeteciler…
Bir yazıya ancak bu kadarını sığdırmak mümkün oluyor.
Okuyunca göreceksiniz.
Kitap düne kadar 95
bin adet satmıştı. Hak ediyor.
İki Barış’ları, gazeteci arkadaşlarım Barış Pehlivan ve
Barış Terkoğlu’nu içtenlikle kutluyorum, ellerine sağlık
diyorum.