Sevgili okuyucularım, bu hükümet kendisini dev aynasında görmeye alışmıştı. – Türkiye'nin tek egemen gücü biziz. – Ne istersek yaparız, kimseye hesap vermeyiz. – Meclis çoğunluğu bizde. İstediğimiz yasayı geçiririz. – İsteyen yargıya gidebilir de yargı zaten bizim elimizde. Türkiye yıllardan beri bu anlayışla yönetiliyor. Ülke yararına olacak bin tane öneri getirin, iktidar birini bile dikkate almıyor. Gecenin yarısında, hatta sabaha karşı Meclis'te görüşmeler sürerken birkaç AKP milletvekilinin imzalarıyla önergeler verdiriliyor ve en önemli konularda bile “Kaldır elini indir elini” yöntemiyle anında değişikler yapılıyor. Ne olduğunu kimse anlamıyor. * * * Muhalefet partileri, başbakan veya bakanların yanıtlaması istemiyle soru önergeleri veriyor. İstediğin kadar sor. Kim takar önergeleri! Zahmete girip yanıt bile vermiyorlar. Ya da baştan savma, ciddiyetsiz yanıtlar veriliyor ki gülünç… Bu durumda siz muhalefet olarak iktidarı nasıl denetleyebilirsiniz? Hiçbir denetim mekanizması çalışmıyor. Sonra da bunun adına “Demokrasi (!)” diyorlar. Tek parti, tek adam demokrasisi. Baştan sona çarpık! * * * Bu hükümetin burnu uzun yıllar sonra ilk kez sürtüldü. Nereden akıllarına geldiyse, önlerine bu konuyu hangi ileri zekalı mensupları getirdiyse, boylarından büyük bir işe soyundular. Cinsel suçlara, özellikle çocuklara yönelik taciz ve tecavüzlere af getirmek!.. Tecavüze uğrayan küçük kız çocuğu ile evlendiği takdirde tecavüzcünün affedilmesi… Kendilerine soruldu: