Sevgili okurlarım, günlerden
17 Ağustos 1999…
Marmara bölgesi 7.4 büyüklüğünde korkunç bir
depremle sarsıldı.
Binlerce bina çöktü, resmi rakamlara göre 35 bin
kişi can verdi.
Saat tam 03.02 idi. İnsanlar depreme yataklarında
yakalanmıştı.
O büyük depremin şimdi 20. yıldönümü…
★★★
Bu konuya gelmeden önce size, artık unutulmuş olan başka bir
deprem faciasından kısaca söz edeyim.
Yıl 1939… Şimdi Erzincan depreminin
80. yılındayız.
Günlerden 27 Aralık, saat 02…
Yine gecenin geç saatleri. Erzincan mışıl mışıl uyuyor. Tam
8 şiddetinde korkunç bir deprem Erzincan’ı vurdu.
Evlerin ve binaların tümüne yakını kerpiç. Sıcaklık
sıfırın altında
20 derece. Artçılar hariç deprem bir dakika sürdü
ve Erzincan olduğu gibi çöktü.
Ulaşım ve haberleşme olanakları sıfır. Her şey bir anda bitti.
Postane de çöktü ama tren istasyonu sağlam kaldı. Tek haberleşme
yolu istasyondaki telgraf hattı idi ama o da çalışmıyordu.
Düşünün ki, devlet Erzincan faciasının boyutlarından, ancak 24 saat
sonra haberdar olabildi. Sağ kurtulan binlerce insan çaresiz,
sokaklarda feryat ediyordu.
O günlerde devletin olanakları da yetersiz. Kayseri’den bir yardım
treni yola çıkarıldı. Ancak tren Sivas’tan öteye gidemedi çünkü kar
demiryolunu da tıkamıştı.
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü yurt gezisindeydi. Hemen
Erzincan’a yöneldi. Halk onu ağıtlarla karşıladı…
“Dediler geliyor Türk’ün babası, ortalıkta inliyor felaket
havası. Çok yaşa varol İsmet İnönü, lütfun ile şad oldu milletin
gönlü…”
★★★
İnönü’nün ardından devlet yardımı çok ağır ve
yetersiz bile olsa ulaşmaya başladı. O karda kışta tek ulaşım yolu
yine demiryolu idi…
Çadırlar ve mutfaklar kuruldu ama hastane de yerle bir olmuştu.
Doktor yoktu… Cezaevinde yatmakta olan mahkûmlar salıverildi.
Bunlar enkaz temizleme, ceset çıkarma ve gömme işlerinde görev aldı
ve hiçbiri kaçmadı.
Her taşın altından cesetler çıkıyordu.
Ölü sayısının çevre il ve ilçelerle birlikte 40
bin olduğu ortaya çıktı.
Cumhuriyet tarihinin en büyük depremlerinden biriydi.
★★★