Sevgili okurlarım, 17 Ağustos
1999 depremi ülkemizin yaşadığı en büyük doğal afetlerden
biriydi…
Binlerce bina ile birlikte yollar, köprüler, demiryolları da
çöktü.
Gece saat 03.02’de gerçekleşen depremden hemen
sonra elektrikler ve telefon haberleşmesi kesildi. Her şey
sıfırlanmıştı.
O geceyi hiç unutamam…
Ben Ankara’dayım, eşim Tansel Çölaşan annesi ve
babasıyla birlikte Yalova’da.
Evde çatırtılarla ve çıkan acayip seslerle uyandım.
Doğrusunu söylemek gerekirse epeyce de korktum.
Eve hırsız, ya da teröristler girmişti!
Elimi hemen başucumdaki lambaya attım ama yanmıyordu. Elektrik
yoktu.
Bu arada dışarıdan sesler gelmeye başladı:
“Deprem oldu kaçın…”
El yordamıyla acele
giyinip dışarı fırladım. Herkes korkuyla çıkmış, evlerin önünde
birikmişti. Gecenin o saatinde yollarda epeyce kalabalık vardı.
Tam o sırada önümüzde bir özel araç belirdi. İçinde genç bir çocuk
ve yanında kız arkadaşı… Genç arkadaş tam önümüzde aracı
durdurdu:
“Abi ne oluyor yaa, niye bu saatte herkes
dışarıda…”
★★★
Dışarıda kısa süre bekledikten sonra aklıma gazeteye gitmek
geldi. O sırada Hürriyet’teyim ve gazete bizim eve çok yakın.
Girdim büroya…
Elektrik yok. Telefonlar ve televizyon da çalışmıyor. Dolayısıyla
depremin nerede olduğunu bilen yok.
Benim tahminim Doğu Anadolu’da bir yerlerde oldu.
Yandaki postaneden rica ettik, bize iki mum verdiler. Onları
yaktık, karanlıkta arkadaşlarla birlikte çaresiz bekliyoruz.
Birazdan (nereden olduğunu şimdi anımsamadığım) bir haber
geldi.
Deprem çok büyüktü. Marmara bölgesinde olmuş ve ortalığı
mahvetmişti.
Biz bile Ankara’da sallandığımıza göre, işin büyüklüğünü
düşünün.
★★★
Bizim hanım tedbirlidir. Bir olumsuzluk, anne ve babasının
hastalanması falan olabilir diye her şeyi önceden hazır tutar. Baba
yarı felçli.
Yalova’da aynı şeyi yapmış. Araba kapıda park edilmiş, içinde
çeşitli çantalar…
İlaçlar, iç çamaşırları, giyim kuşam, tuvalet kağıdı
vesaire her şey hazır bekliyor.
Annesini ve babasını
kaldırıyor, güç bela kapıya yöneliyorlar. Fakat kapı sıkışmış,
içeriden açamıyorlar. Bu arada depremin şiddetine bakın ki, evde
buzdolabı dahil her şey devrilmiş. Beş katlı apartmanın girişi de
çökmüş.
Merdivenlerden kaçan bir genç feryatları duyuyor, bizim kapıya
dışarıdan tekme atıyor ve kapı açılıyor. Bizimkiler güç bela yarı
felçli babayı sürükleyerek aşağıya indiriyor.
Arabaya biniyorlar ama trafik kaçanlarla tıkalı… Neyse ki uzun
saatler sonrasında Ankara’ya sağ salim varmaları mümkün oldu.
★★★