Bugün biraz arşive inelim. 3 Nisan 2011 tarihli yazımın başlığı
“Sıra beni de kafakola almaya gelmişti.” Şimdi o yazıyı ve
sonrasında olanları özetliyorum.
* * *
“Varsa Fethullah, yoksa Fethullah! Sabah Fethullah'la uyanıyoruz,
gece onunla yatıyoruz. Ekranlarda, gazetelerde hep karşımızda.
Kolay değil yani adamın yaptığı iş. En duyarlı olması gereken
kurumları ele geçirmiş, adamlarını oralara yerleştirmiş.
Almış Tayyip'in desteğini arkasına, Türkiye'yi taa Amerika'dan
yönetiyor.
Mekanizma gayet basit! Emme basma tulumba gibi çalışıyor.
O Tayyip'e destek veriyor, Tayyip ona. Elinde korkunç bir para
gücü, Amerika'daki görkemli çiftliğinde krallar gibi yaşıyor.
Emrinde aşçıları, uşakları, sekreterleri, korumaları, şoförleri,
hizmetkarları…
Bir Allah kulu çıkıp bu adama “Yaa hoca efendi, sen bu paraları
nereden buluyorsun” diye sormuyor, soramıyor.
* * *
Adına Fethullahçı denilen bu ekibin çok ilginç bir marifeti
vardır:
“İnsanların zayıf ve duygusal yönlerini keşfedip onları kafakola
almak, yandaş yapmak.”
Nice sosyetik gazeteciler biliyorum, ellerinde içki şişeleri, kadın
maceraları, geceleri bar ve disko yaşamlarına karşın ilerleyen
yıllarda Fethullah'ın hem müritleri, hem de en büyük savunucusu
oldular. Sistem gayet basit!
Sana çok ılımlı ve saygılı biçimde yaklaşırlar. Hoşgörü saçarlar!
Gerekirse yağcılık yaparlar. Seni beleş ABD gezilerine götürüp
Fethullah'ın elini öptürürler. Yedirip içirirler, ağırlamayı çok
iyi bilirler.
Bütün harcamalar şirkettendir!
Sonra dünya turları başlar. Fethullah ekibinin dünyanın çeşitli
ülkelerinde düzenlediği toplantılara götürülürsün. Cebinden beş
kuruş harcatmazlar.
İktidarda bakanları, poliste, yargıda, valiliklerde, akla gelen her
yerde adamları vardır. Bir işiniz düşse ve Türkiye'deki
temsilcilerine rica etseniz, işiniz beş dakkada Beşiktaş yöntemiyle
çözümlenir.
Bu koşullarda gel de Fethullahçı olma!
* * *
Günün birinde Fethullah'tan bir mektup aldım. ABD'den yazıp
göndermişti. Bu mektubu lütfen bir kez daha okuyun ve içindeki
her sözcüğü beyninize dikkatle yerleştirin.
Hayatım boyunca beni seven, arkamdan gelen okuyucularımdan övgü
dolu yüz binlerce mektup ve mesaj aldım ve alıyorum. Ancak
içlerinden hiçbiri beni böyle yağlamıyor, hak etmediğim övgüler
düzmüyordu.
Uygulanan taktik çok basitti:
“Emin Çölaşan'a kurban bayramını fırsat bilip böyle bir mektup
gönderelim, bu yolla onu da kafakola alıp susturalım.”
Herkese bu gibi girişimlerde bulunup hedefi 12'den vurmayı başarmış
ve pek çoğunda amaca ulaşmışlardı.
Ama ben yemedim! Ektikleri tohum bende, başkalarında olduğu gibi
tutmadı!.. Çünkü oynanan büyük oyunu, kurulan siyasi tezgahı
biliyordum.
Bu mektubu niçin açıkladım?
İnsanları çeşitli olanaklar sunarak, gerekirse yağlayıp ballayarak
kendi saflarına nasıl çektiklerini göstermek ve belgelemek
için!
Bilmeyenlere, bilmek ve olanları anlamak istemeyenlere bir ders
olmasını dilerim.
Sevgili okuyucularım, bu yazıyı yazan kulunuz “Değerli gazeteci
yazar, kıymetli insan, saygıdeğer aydın, Emin Çölaşan beyefendi”
olarak hepinize saygılar sunar, bu vesile ile Fethullah Bey'in tam
11 yıldan bu yana Amerika'da bulunan ellerinden ve gözlerinden
öperim!”