Sevgili okurlarım, Kocatepe muhribinin
1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında kendi
uçaklarımız tarafından yanlışlıkla bombalanıp batırılması, yakın
tarihimizin en ilginç ve acı olaylarından biridir. Bu, 44
yıl önce olanları anlatan dördüncü yazım. (Eğer mümkünse,
filmin başını görmek için sırasıyla perşembe, cuma ve
cumartesi günkü üç yazımı da okumanızı rica ederim.)
Şimdi söz, olay sırasında Genelkurmay Savaş Harekat Merkezi ‘nde
görevli olan Pilot Kurmay Albay Behçet
Tamuroğlu’nda:
“Genelkurmay Savaş Harekat Merkezi daima hazırlıklı olan ve
filmlerde gördüğünüz gibi bir yerdir. Masalar ve duvarlar harita ve
cetvellerle doludur. Gerekli haberleşme araçları ve diğer
malzemeler vardır. Personeli bellidir ama gerektiğinde her personel
çağrılabilir. Savaşın kontrolü buradan yapılır. Burası sığınakta
görev yapar. Ayrıca her kuvvet komutanlığının ayrı bir savaş
karargâhı vardır. Kıbrıs Harekatı sırasında Kara ve Hava
kuvvetlerinin merkezi Genelkurmay’da, ancak Deniz Harekat Merkezi
ise Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda idi. Genelkurmay karargahında
denizcilerin bir irtibat subayı vardı. Zaten Kocatepe’nin
batırılmasının en önemli nedeni irtibat bozukluğu ve yakın
koordinasyon eksikliği olmuştur…
Önce bir
anımı anlatayım. Kıbrıs’a ilk çıkan 50. Piyade Alayı Komutanı Albay
İbrahim Karaoğlanoğlu’nun şehit düştüğü haberi bana ulaştı. Bu
sırada Kara Harekat Merkezi Komutanı Sayın Kenan Evren’di. Zaman
kaybetmemek için bütün askeri kuralları atlayarak haberi doğrudan
kendisine verdim. Evren ağlayarak boynuma sarıldı ve ‘Eyvah, gitti
mi İbrahim’ dedi…
Gelelim Kocatepe olayına.
İlk gün çıkarma yapılmıştı. Ufak tefek hata ve eksikler vardı ama
bu çıkarmayı Amerikan ordusu da yapsa aynı hata ve eksikler olurdu.
Sonra o meşhur konvoy haberi geldi. Deniz keşif uçağının verdiği
bilgiler bu Yunan konvoyunun tehlike yaratacağı biçimindeydi.
Konvoyda asker ve cephane yüklü yedi sekiz şilep ve bunlara eşlik
eden dört muhrip varmış!..
Denizciler konvoyun
hem kendilerine ait keşif uçakları, hem de bir denizaltı tarafından
görüldüğünü ve kesin olduğunu söylediler. Bu durum harekat
merkezinde görüşüldü ve Kocatepe’nin batmasına neden olan o karar
alındı…
* * *
Karar şu: Girne önlerinde bulunan üç muhribimizin, Baf
bölgesindeki düşman konvoyuna bizim uçaklarla birlikte koordineli
taarruza girişmesi.
Ancak muhriplerimiz
Arnavutburnu’nu geçmeyecek, daha aşağıya, Baf’a doğru inmeyecekti.
Çünkü orasını harp sahası ilan etmiştik. Hesaplara göre Yunan
konvoyunun Baf’a ulaşması ertesi gün (21 Temmuz)
öğle saatlerini bulacak, bizim uçaklar da buna göre kalkış
yapıp konvoy Baf’a yaklaşırken en hassas zamanda, yavaşladıkları
zaman onları vuracaktı. Uçaklar vurunca durum Deniz Kuvvetleri’ne
bildirilecek, Arnavutburnu’nda bekleyen gemilerimiz Baf’a doğru
aşağı inip bunları atmaca gibi avlayacak ve işlerini tamamen
bitirecekti. Olay en baştan iki komutan arasında (Deniz ve
Hava) böyle planlandı. Ben işin baştan sona
tanığıyım…
Önce Deniz Kuvvetleri Adatepe,
Kocatepe ve Mareşal Çakmak muhriplerini bölgeye gönderdi.
Uçaklarımızın kalkacağı üsler belirlendi ve düşman gemileri için
kullanılacak silahlar yüklendi. Kalkış planları yapıldı.
Uçaklarımız sırayla kalkıp konvoyu öğle saatlerinde Baf önlerinde
yavaşlayınca veya durunca vuracak, gemilerimiz uzakta bekleyecekti.
Uçaklara kalkış emri verildi…
Harekat
merkezinde dev bir ekran vardır ve bu ekranda Türkiye üzerinde uçan
bütün uçakların izini yol yol görürsünüz. Uçaklarımızın gittiği
hedefte dört düşman muhribi olduğu bildirilmişti. Düşmanın da
radarları var. Uçaklarımız radara yakalanmamak için çok alçaktan
uçmak zorunda. Aksi takdirde ateş yerler. Bu yüzden Akdeniz
üzerinde on metreye kadar iyice alçalıyor ve bizim radarlarımızdan
da kayboluyorlardı…
21 Temmuz 1974 bizim
açımızdan şanssız bir gündü. Hava açıktı ama son derece pus vardı.
Denizin üzerinde bir sis tabakası vardı. Uçaklarımız birkaç dakika
sonra hedefin üzerinde olacaktı. Karargahta korkunç bir sessizlik…
Sinek uçsa sesi duyulur. Herkes dua ederek bekliyor…