Sevgili okuyucularım, Ortadoğu çok
uzun yıllardan bu yana pis bir bataklıktır. Buraya adımını atan bir
daha çıkamaz.
Ortadoğu aynı zamanda iğrençlikler bölgesidir.
Her yer ihanet, puştluk ve kalleşlik doludur.
Geçerli tek güç paradır.
Kimse kimsenin gözyaşına bakmaz, herkes birbirini arkadan
vurur.
Biz bunu Osmanlı döneminde çok yaşadık. Anadolu'nun alın teri
Ortadoğu'ya aktı gitti. Oradaki Arap tayfasını yaşatmak uğruna
canımızı ve kanımızı harcadık.
İstanbul'dan her yıl Suudi Arabistan'a doğru sürre
alaylarıyola çıkarılırdı. Deve kervanlarına yüklenen paha
biçilmez hazineler binbir güçlükle gönderilir, yolda Araplar
tarafından yağma edilmesin diye kervana yüzlerce muhafız
eklenirdi.
Bugünkü Suudi Arabistan, Suriye, Irak, Ürdün, Lübnan, Mısır
ve İsrail toprakları bir zamanlar Osmanlı'ya aitti… Çöküş döneminde
hepsi elimizden kaydı gitti.
İyi de oldu çünkü o topraklar hiçbir zaman
bizim vatanımızolmamıştı.
Geçmişte kılıç zoruyla ele geçirdiğimiz
yerlerdi.
* * *
Suriye ve Irak Ortadoğu
bataklığının hep önde gelen iki ülkesi oldu. Sonuçta, günün birinde
beğenelim veya beğenmeyelim, Suriye'de istikrarlı bir devlet
kuruldu…
Başında cumhurbaşkanı Beşar Esad…
Bu ülke ile 911 kilometrelik ortak sınırımız
var.
Beşar'la Tayyip
Erdoğan yönetimi arasında su sızmazdı, öylesine
yakındık. İlişkiler dostça ve kardeşçe sürdürülür, iki lider
birbirine övgüler düzer, karılı kocalı sarılıp öpüşürdü.
İki tarafın ekonomik ve siyasal çıkarları olağanüstü idi. O kadar
ki, iki ülke arasında vize bile kaldırılmıştı.
* * *
Günün
birinde ABD yönetiminden AKP hükümetine
bir talimat geldi:
“Biz Esad yönetimini devirmeye karar verdik. Türkiye olarak
siz de süreçte rol sahibi olun, Suriye parçalanınca size de pay
verelim. Hatta Irak'a da girip istediğiniz yerleri işgal
edersiniz!..”
Bizim Tayyip hükümeti bu tatlı önerinin
başını sonunu düşünme zahmetine katlanmadan, işin üzerine balıklama
atladı.
Kraldan fazla kralcı olmuşlardı.