“Sayın ve muhterem Necdet Bey, Genelkurmay Başkanlığı
görevinizin sonuna geldiniz. Ayrılmak üzeresiniz. Göreviniz
süresince burada size hitaben bazı açık mektuplar yazdım. Elbette
bana çok kızdınız.
Neyse, her şeyin bir sonu vardır.
Ama şunu iyi biliniz ki, bundan sonra hep “Tayyipgillerin
Genelkurmay Başkanı” olarak anılacaksınız.
Türk Ordusu’nun komuta kademesi özellikle Balyoz kumpasında
içeri tıkılırken kurulan tezgahlara hep seyirci
kaldınız.
Terörle mücadelede Türk Ordusu’nu sindirdiniz ve kışlasına
kapattınız. Teröriste kurşun sıkacak her ordu mensubu “Yarın beni
de tutuklayıp içeri atarlar” diye korkuyordu ve işte bu durumlara
geldik.
Arşivimden gördüğüm kadarıyla size bugüne kadar epeyce açık
mektup yazmışım.
Şimdi bazılarından birkaç cümlelik örnekler
veriyorum.
Ne yalan söyleyeyim, Genelkurmay Başkanlığı döneminizde
aşırı yandaş oldunuz. O dönemin günahı vebali üzerinizdedir. Sivil
hayatınızda akıllara olumlu ve saygın bir biçimde gelmeyeceksiniz.
İyi dileklerimle.”
***
29 Eylül 2012 tarihli mektup: “Necdet Bey diyorum ki,
acaba günün birinde Silivri ve sizin askeri cezaevlerine bir
ziyarette bulunmaya tenezzül buyursanız, oralardaki silah
arkadaşlarınızın halini hatırını bir sorsanız! Herhalde askeri
cezaevlerine giriş için sizden izin kağıdı istemezler. İlker
Başbuğ, Hurşit Tolon, Çetin Doğan gibi komutanlarınıza bir merhaba
deseniz…”
5 Mayıs 2012 tarihli mektup: “Bu iktidar 29 Ekim
törenlerini iptal etti, göz yumdunuz. Ulusal bayramlar iptal
ediliyor, sizden ses yok. En son 23 Nisan günü Anıtkabir’e şeref
vermediniz! Yönetmelik değiştirilmiş ve sizin gitmenize gerek
yokmuş!.. Siz tutum ve davranışlarınızla milyonlarca insanımızın
‘Atatürkçü, laik Cumhuriyet’in bekçisi’ diye bellediği ve güvendiği
ordumuzun komutanı olarak o kitleleri büyük hayal kırıklığına
uğrattınız…”