Sevgili okurlarım, 1914 yılı Aralık ayının son günlerindeyiz… Devletin başında padişahtan sonra gelen ikinci adam, başkomutan vekili Enver Paşa var. Astığı astık, kestiği kestik…
Ülkemiz Birinci Dünya Savaşı’na onun Almanya ile imzaladığı gizli anlaşma sonucunda birkaç ay önce girmiş durumda.
Kafkas cephesinde (Doğu Anadolu’da) kıyamet kopmak üzere. Rus ordusu saldırıyor. Doğu’nun o soğuk günlerinde bizim ordumuz aç ve çıplak. Elde yeterince yiyecek, giyecek ve mühimmat yok. Bir bölümü katır, eşek ve deve sırtında Erzincan tarafından gönderiliyor ama yetmiyor.
Ana üs Trabzon… Buraya İstanbul’dan yiyecek giyecek ve mühimmat gelecek, oradan Erzurum tarafına, oradan da cepheye, zaten olmayan patikalardan yine hayvan sırtında gönderilecek! Ölme eşeğim ölme!
Askerimiz donuyor, beslenme sıfır… Peksimet dışında yiyecek ender bulunuyor, sıcak yemek hemen hiç çıkmıyor.
* * *
Maceracı Enver Paşa’nın bütün amacı, bir çevirme harekâtıyla Rusların elinde olan Kars ve Sarıkamış’ı almak!
İyi de, o korkunç karakış koşullarında bu nasıl olacak, dağlar nasıl aşılacak?
Aşılmaz Allahüekber dağları metrelerce karla dolu. Üstelik o dağlarda yol yok. Dahası, Osmanlı’nın elinde Doğu Anadolu’yu gösteren adam gibi bir tek harita yok! Kimse ne yapacağını bilmiyor.
Her şey Allah’a emanet.
Rus ordusu ilerliyor. Cephede komutan olarak 10. Kolordu Komutanı Hafız Hakkı Paşa var. Enver’in yakın arkadaşı ve onun gibi saray damadı!
Bir süre sonra savaşı yürüten 3. Ordunun Komutanı oluyor.