Sevgili okurlarım, bu iktidarın kafasında acayip bazı fikirler var. Onlardan biri de İstanbul hayranlığı…
Bunlar Osmanlıcı ya!.. Hayranlık oradan geliyor.
İstanbul Fatih Sultan Mehmet'ten, taa 1453 yılından bu yana Osmanlı'nın başkenti olan bir şehir.
Adına payitaht derlerdi.
Bütün kararlar orada alınır, Anadolu ve sınırlarımızın içerisinde kalan öteki bölgeler ve şehirler hep ihmal edilirdi.
İstanbul dışında her yer Osmanlı'nın ‘sürgün yeri' idi.
Yönetimin hoşlanmadığı herkes oralara sürgün edilir ve hayatı kaydırılırdı.
Osmanlı'da çok sayıda düzgün, yurtsever insanlar vardı.
Onlardan biri Mithat Paşa idi.
Bugünkü Ziraat Bankasını 1863 yılında yardımlaşma sandığı olarak kurmuştu. Devletin mütevazı bir sermaye ile kurulan ilk bankası olmuştu.
Amacı özellikle kırsal kesimde yaşayan gariban çiftçilere kredi verip onları açlıktan ve sefaletten kurtarmaktı.
Mithat Paşa büyük adamdı. Devletin valiliklerinde bulunmuş, gittiği her yeri bıraktığı eserlerle kalkındırmış ve Sadrazam (günümüzde başbakan) olmuştu.
Fakat gelin görün ki padişah Abdülhamit ile yıldızı hiçbir zaman barışmıyordu.
Günün birinde Abdülhamit onu darbecilikle suçladı, Yıldız Sarayı bahçesinde kurdurduğu düzmece bir çadır mahkemesinde yargılattı.
İdam cezası aldı…
Fakat Abdülhamit ‘büyüklüğünü (!) gösterip' nice aydınlar gibi onu da (bugün Suudi Arabistan sınırları içinde bulunan Taif'e) sürgün etti.
Zindanda bir hücrede tek başına yıllarca yaşadı ama olay bu kadarla bitmiyordu.
Günün birinde, 1884 yılında Abdülhamit bir emir verdi.
Bu emir doğrultusunda Mithat Paşa, muhafızları tarafından Taif'de boğularak öldürüldü.