“Karşıyım karşı, her şeye karşı” diye özetlenebilecek bir tavır sergiliyor. Proje üretmek yerine yapanları eleştirmekle günlerini geçiriyor. Hızını alamadığı zamanlarda da ağzını bile bozuyor…
Yadırgamamak lazım…
Kemal Kılıçdaroğlu’nun geldiği yer, çevre şartları ve aldığı kültür itibarıyla çok da şaşırtıcı değil. Öyle alışmışlar, öyle devam edip gidiyor. Bundan 50 yıl önce de böyleydi, bugün de aynı.
Gelin, 1960’lı yılların sonuna gidelim. Neler yaşanmış, Türkiye hangi tartışmalarla karşı karşıya kalmış bir bakalım…
O günlerde İstanbul Boğazı üzerinde Asya’yı Avrupa’ya bağlayan bir geçit yok. Boğaz, ancak “arabalı vapurlarla” geçiliyor. Bu işlem ise günler sürüyor. Kamyonlar sıraya giriyorlar, karşıdan karşıya geçmek için günlerce vapur sırasının kendilerine gelmesini bekliyorlar.
Bu sıkıntıyı aşmak ve ulaşımı rahatlatmak için Boğaz’a bir köprü fikri ortaya çıkıyor. Bunun için bir proje hazırlanıyor. Sen misin bunu yapan? Bugün olduğu gibi hemen Mimarlar Odası devreye gidiyor. “Olmaz, olamaz, yaptırmayız” diyor. Projeyi yerden yere vurmak için bin dereden bin su getiriyor…
Belgelere bakınca, o gün çıkarılan gürültünün bugün yaşananlardan hiçbir farkı yok. CHP ile Mimarlar Odası bir araya geliyor, bu hizmeti adeta “vatana ihanetmiş” gibi halkın önüne koyuyor.