Şu sıralar, çok sık gelip gidiyorlar. Düzensiz göç kapılarına dayandı, Türkiye ile eylem planını görüşüyorlar.
Dışişleri ve AB Bakanlığı ile akademisyenler, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, gazeteciler gibi toplumun çeşitli kesimleriyle temaslar kuruyorlar.
Vazgeçemedikleri ve en çok etkisi altında kaldıkları iki kesim var. Biri HDP, diğeri de Paralel Yapı mensupları. Onlar da Türkiye’yi öyle bir anlatıyorlar ki, evlere şenlik. Kapkara bir tablo çiziyorlar:
-Kötü, kötü, hatta her şey çok kötü!
Söylediklerine bakarsanız, bu ülkede hukuk yok. Basın özgürlüğü ayaklar altında. Bütün haklar gerilemiş durumda, vesaire, vesaire...
AB’nin son ilerleme raporu da büyük ölçüde bu çerçeve içinde
hazırlanmış durumda. Hemen her konuda ilerleme değil, gerilemeden
bahsediyorlar. Türkiye’nin ekonomisi ve göç organizasyonu dışında
ne varsa eleştirmişler.
Belli ki, “haksızlığın da bir sınırı var” diye düşünmüş olacaklar.
Ekonomideki durumu görüyorlar ve kendileri de Türkiye’nin yürüttüğü
göçmen politikasını bütün Avrupa bir araya gelse beceremeyeceğini
biliyorlar.
Zaten göçmen kabul ederlerse, o operasyonu da AFAD
yürütecek.