Yıllar, yıllar önceydi. Başbakan Mesut Yılmaz’la Brüksel’deydik. Otelde akşam yemeği sırasında DHKP-C’li olduğu anlaşılan bir kız çocuğu Yılmaz’ın masasına yaklaştı. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na dönerek bağırmaya başladı:
n Senin kafana sıkacağız, kafana.
Ardından Belçikalı polislerin arasından elini kolunu sallayarak oteli terk etti. Türk korumalar hiçbir şey yapamadılar. Başbakan, herhangi bir açıklamada bulunmadı. Türkiye’den ciddi bir tepki yükselmedi.
Yapılan tehdidi de, Belçika makamlarının kayıtsız tavrını da, sineye çekip oturduk. Çünkü, rahmetli Cumhurbaşkanı Demirel’in tabiriyle tepki göstersek ve bir şeyler söylesek bile “tehdidimizi ikaya muktedir” değildik!
1) Hep suskun kalıyorduk o dönemlerde.
2) Suskun kalmasak da alabileceğimiz herhangi bir sonuç yoktu zaten.