Yıllardır yaza yaza kalemde mürekkep kalmadı; söyleye söyleye dilimizde tüy bitti. Biz gerçeği ortaya koyduk, onlar kıvırdı. Bu adamlar gerçek amaçlarını, ulaşmak istedikleri hedefleri sürekli olarak sakladı ve çarpıttı.
Oysa daha ilk günden yapmak istedikleri de ulaşmaya çalıştıkları
hedefleri de belliydi. Hep ayrılık tohumları ektiler, sürekli
olarak fitne ve kin ürettiler. İçten içe bir düşmanlık
sergilediler.
Apaçık ortadaydı. Görünüyor ve anlaşılıyordu. “Birlik ve
beraberlik” nutukları atarken yalan söylediler.
“Hedefimiz Türkiye partisi olmak” derken, göz boyamaya
çalıştılar.
“Kardeşlikten” bahsederken, bu milleti birbirine düşman etmek için
ellerinden geleni yaptılar.
Biraz bitleri kanlandı, kendilerine göre azıcık ümit ışığı
gördüler, güvenlikleri çevreler “yürüyün haydi” sinyali verdi,
gerçek kimliklerine büründüler. Artık dün söylediklerinin tam
tersini dillendiriyorlar.
Selahattin Demirtaş, “ayrı parlamento” diyor. Osman Baydemir, “Tek
çatı altında yaşayamadığımıza göre komşu olalım” türünden laflar
sarf ediyor…
Tiyatro bitti. Artık gerçek yüzlerini gösteriyorlar.
* * *
Kim bunlar?.. Biraz geçmişe uzanıp bakalım...
Bir süre “silahlı halk ihtilalini” savunan Marksist-Leninist sol
grupların içinde arz-ı endam ettiler. Sıkışınca da Türkiye’den
kaçıp baba Esad’ın apış arasına sığındılar. Doğal olarak Suriye’de
“emir eri” işlevi gördüler. Oradan ve Hafız Esad’ı yönlendiren daha
etkili çevrelerden aldıkları talimatları yerine
getirdiler.
İlk zamanlar, asker ve polisin karşısına pek çıkamadılar. Sık sık
köy bastılar. Yaşlıları ve kadınları kurşuna dizdiler.
Sergiledikleri eylemler sonucu “bebek katili” olarak anılmaya
başladılar.
En çok da Kürt kanı döktüler.
Hatırlayanlar vardır. Geçmişte KAVA, RIZGARİ ve KUK gibi silahlı ve
ayrılıkçı Kürt gruplar bile bunlara “Kürt düşmanı” damgasını
vurdu.
Sonra unutuldu bunlar, sözde Kürtler adına hareket eder oldular.
Buna karşılık en büyük acıyı da o insanlara çektirdiler.
Yıllar boyunca bu topraklarda kan ve gözyaşı ürettiler.