Diğer tartışmaları, sarin gazı iddialarını bir kenara koyalım; eğer bir milletvekili “İran-Türkiye karşı karşıya kalırsa, İran’ın safında olurum” diyorsa, bu sözün bittiği yerdir.
Bu ifadenin başında şu varmış, sonuna bu eklenmiş, ne fark eder?
Ne demek Türkiye’ye karşı İran’ın safında olmak?
Bırakın dillendirmeyi, düşünülmesi bile korkunç!
Ancak, bugünkü CHP’de düşünülüyor, dillendiriliyor, konuşuluyor,
tartışılıyor ve böyle bir zihniyetin sahibine kol kanat
gerilebiliyor. Gerçekten inanılır gibi değil. Ortaya çıkan
görüntünün, Selahattin Demirtaş’ın HDP’sinden bir farkı yok.
Bir de CHP için “Atatürk’ün partisi” diyorlar. Atatürk döneminde
kullanılabilir miydi böyle bir ifade? Kullanılamazdı, çünkü bu
zihniyetteki insanlar, o dönemde CHP’de yer bulamazdı.
İsmet İnönü ve Bülent Ecevit izin verir miydi?
İmkansız!
Ya da Deniz Baykal? Çıksın, “Evet, ben bu ifadeyi destekliyorum”
desin, ben de herkesten özür dileyeyim. Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel
Başkanı olduğu 2010 Yılı’ndan beri türedi bu tür davranışlar. Eren
Erdem ilk değil, bu gidişle son da olmayacak. CHP, Türk
siyasetinden silinip giden SHP görüntüsü vermeye başladı son
dönemde.
* * *
Biraz gerilere gidelim, Kılıçdaroğlu’nun CHP’de başlattığı değişim
ve dönüşümle birlikte neler yaşandığına bakalım…
Önce “Arama Toplantıları” adı altında Van Skandalı ortaya çıktı.
TESEV’ci Oğuz Babüroğlu’nun yönettiği o toplantılarda, PKK ve BDP
çizgisinde bir dizi karar alındı.
Sonra Abant toplantıları gerçekleşti. Adana Milletvekili Ümit
Özgümüş, “BDP ile aynı dili konuşmaktan korkmamalıyız” açıklamasını
yaptı.
23 Aralık 2012’de bir CHP heyeti Diyarbakır’a gitti. Bu heyette
bugün HDP milletvekili olan ve o dönemde CHP’de hiçbir görevi
bulunmayan Celal Doğan da yer aldı. Diyarbakır Belediye Başkanı
Osman Baydemir’le birlikte basının karşısına çıktılar. Baydemir
“Türk Ordusu’nun silah bırakmasından” söz etti. CHP’den hiçbir
itiraz gelmedi.
Yetmedi, Uludere’de CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu,
BDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplan ile birlikte basın toplantısı
düzenledi. Orada da devlet suçlandı.
“Arama Toplantıları” İstanbul’da da yapıldı. Bu toplantıyı da
ABD’li ünlü spekülatör George Soros’tan para alan TESEV’in
yöneticisi Oğuz Babüroğlu yönetti. O toplantıda CHP’yi yerden yere
vuranlar, sonradan milletvekili ve parti yöneticisi oldu.
Sonra, Kılıçdaroğlu’nun TESEV’in kurucu üyesi olduğu ortaya
çıktı.
Kendi ifadesi ile “CHP’li olmayan” CHP Milletvekili Hüseyin Aygün’ü
hatırlarsınız. Kılıçdaroğlu sayesinde Parlamento’ya girdi. PKK’lı
cenazelerinde taziyeden taziyeye koştu. Neredeyse düzenlediği her
basın toplantısında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni suçladı. Yeter
mi, daha sayayım mı?...
O kadar çok ki! Bunlar sadece birkaç örnek.