Ahmet Sever, Silivri Cezaevindeki Can Dündar’a mektup yazmış. Cumhuriyet Gazetesi’nde de geniş bir şekilde yer almış…
Mektuptaki can ciğer kuzu sarması görüntüsü bir tarafa, Sever,
Can Dündar’ın tutuklanmasına yol açan faaliyeti de destekliyor.
Ayrıca, daha da ileri gidip kutsuyor, arkasında yer alıyor.
Bakın ne diyor:
“Çıktıktan sonra inadına inadına ve göstere göstere gazetecilik
yapmaya devam edeceksin. Hem de daha gür bir sesle güçlenmiş
olarak.”
Ve ekliyor:
“Türkiye ve dünya tarihi göstermiştir ki, sana bunları yaşatan
zihniyet her zaman yenilmiş ve vicdanlarda mahkum olmuştur.”
İfadeler son derece açık. Tablo ortada. Sözün özü, bu mektubun,
dostluk ve eski mesai arkadaşlığını aşan bir anlamı var. Sever, MİT
TIR’ları ile ilgili olarak Cumhuriyet Gazetesi’nde yazılanları
destekliyor, hatta kutsuyor. Bu yayınları ihanet olarak görenlerin
ise “vicdanlarda mahkum olduğunu” iddia ediyor. Paralel Yapı, CHP,
Cumhuriyet Gazetesi zihniyeti ve onlarla birlikte hareket eden iç
ve dış çevrelerle aynı görüş çerçevesinde birleşiyor. İsim
vermiyor, ama hedefi belli.
Biliyorsunuz, Ahmet Sever, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Baş
Danışmanıydı. Hatta en yakınındaki kişiydi. Zaman zaman O’nun adına
kamuoyuna mesajlar bile verirdi. Ayrıca, kendisini tanıyan hiç
kimse değiştiğini de söyleyemez. Ahmet Sever, dün neyse bugün de
o!
Sever bu mektubu yazarken, Abdullah Gül bir açıklama yapıyor:
-Türkiye çok büyük tehditlerle karşı karşıya. İstişare, diyalog ve
dayanışma şart.
Ne istişaresi, ne diyalogu? Kim yapacak bunu ve kiminle yapacak?
Abdullah Gül, kime mesaj gönderiyor ve ne demek istiyor?
Garip, gerçekten son derece garip! Ben daha fazla yazmak
istemiyorum. Bu soruların cevabını size bırakıyorum.
Sadece bu değil elbette. Şu günlerde yaşadığımız o kadar çok
gariplik var ki…
Yıllardır “Türkiye bölünmeye çalışılıyor” diyen ve “PKK ile etkili
mücadele” isteyen belli çevreler de pek mutlu değil. “Yalnız,
ancak, ama, fakat” diye homurdanıp duruyorlar. Ne dediklerini, ne
istediklerini anlamak çok zor!
Bugün PKK ile tarihin en büyük mücadelesi yapılmıyor mu? Onlarca
yıldır girilemeyen, yığınak yapılan, “kurtarılmış bölge” olarak
ilan edilen pek çok yere girilmedi mi? ABD’nin Öcalan’ı paketleyip
Türkiye’ye tesliminin ardından, örgütün yönetici kadrosuna ilk defa
çok büyük zayiat verdirilmedi mi? Türkiye artık sadece terörle
değil, onların destekçileri ile de mücadele etmiyor mu? PKK ve HDP
gibi yapıların etkili olduğu alanlarda, karşılarında iktidar
partisinin mensupları yok mu? Asker-polis eskisi gibi itişmiyor ve
omuz omuza değil mi? Bu ülkenin Cumhurbaşkanı “Tek vatan, tek
bayrak, tek millet, tek devlet” demiyor mu? Bırakın, “ama ve
fakat”lı cümleleri. Türkiye, bekasını ilgilendiren ciddi bir
mücadele verirken, ne diyorsunuz siz, açık konuşun, safınız
neresi?