“Çözüm Süreci” denince yıllardır belli çevrelerden gelen eleştiriler hep aynı. Onlara bakılırsa “çözüm” ile “bölünme” ve “parçalanma” kelimeleri eşanlamlı. Süreçten yana yer alanların tamamı da “vatana ihanet” içinde.
Suçlamalar ilk günden bu yana devam etti, gitti…
Ülkenin birlik ve bütünlüğü için “acaba işe yarar mı?” düşüncesiyle
Öcalan’ı kullanıp devreye sokmaya çalışanlar “Apocu” ilan edildi.
PKK’yı silahsızlandırma çabaları “Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne
kastetmek” olarak değerlendirildi.
Meclis’te siyasi parti grup toplantılarının yapıldığı her salı günü
“Ülke bölündü, bölünüyor, bölecekler” iddiaları tekrarlanıp
durdu.
Söylenmedik söz bırakılmadı…
Edilmedik hakaret kalmadı
* * *
Gelinen nokta ortada. Çözüm Süreci tek taraflı da olsa devam
ediyor; ama PKK’nın da başına bomba yağıyor.
Ülke bölündü mü, parçalandı mı?
Üstelik, çatışmasızlık sürecini sonlandıran, Çözüm Süreci’ni
baltalayan da terör örgütü PKK oldu. Ucuz siyasete devam edip şimdi
de şunu mu söylemek gerekiyor:
-Çözüm karşıtları, nasıl da PKK ile aynı noktada
buluştunuz!
Boşa demedim “ucuz siyaset” diye! Yıllardır sürüp giden “Katil
Öcalan’la kol kola ne güzel de anlaşıyorsunuz” türünden saçma sapan
ve sığ değerlendirmelere verilecek cevap ancak bu
olabilir!
* * *
Oysa Türkiye yıllardır ciddi bir sorunla karşı karşıya…
Kimine göre “terör”, kimine göre “bölücülük”, kimine göre de “Kürt”
sorunu… Yılardır huzur ve barışı tehdit ediyor. Ülke kaynaklarını
öğütüyor, kan ve gözyaşı üretiyor. Üstelik, her an alevlendirilmeye
müsait bir biçimde yerinde duruyor.
İşte “Barış ve Kardeşlik” ya da “Çözüm Süreci” denilen proje, bu
ciddi sorunu çözmeye yönelikti.
O ya da bu istediği için yapılmadı. Milli bir proje olarak
uygulamaya konuldu. Sorunun çözülmesi gerektiğine inanıldığı için
adım atıldı. Siyaseten de son derece büyük riskler
alındı.
Kısacası…
Birileri elini taşın altına koydu.