Devlet bu, isterse bir gece ansızın tepelerine binebilir. Ama öyle yapmıyor; ikaz ediyor, “yaptığınız doğru değil” diyor. Hatta “geliyoruz” diye de uyarıyor: -Kapatın o çukurları, kaldırın barikatları ve çekin gidin. Üstüne bir de operasyon yapılacak yerleri davul-zurna ile ilan ediyor. Belki akılları başlarına gelir diye süre bile veriyor. Daha ne yapsın?.. “Aaaa ne kadar” güzel mi desin? O çukur mimarlarını alkışlayıp, barikat kuranları ödüllendirsin mi? Oradaki vatandaşlarını terör örgütünün eline mi teslim etsin? Teröristlerin halka uyguladığı zulme seyirci mi kalsın? Bu mümkün olmayacağına göre… Gereken yapılıyor. Hem de bir devletten beklenmeyecek ve beklenmemesi gerektiği kadar iyi niyetli adımlar atılıyor. Ama gitmiyorlar. Yok olacaklarını, öleceklerini bile bile direniyorlar. Çünkü, terör baronlarının arkalarındaki güç tarafından onlara verilen görev bu. Sonra da Selahattin Demirtaş ve avanesi ortaya çıkıp, bağırmaya başlıyor: -Katliam var!.. Doğru, ortada bir katliam var. Ancak, bu katliamı yapanlar kendileri. Bölgenin çocuklarını topluyor, bozuk para gibi harcıyorlar. Yetmiyor, onların cesetleri çukurları doldururken, eylem çağrıları yapıp, “daha” diyorlar. Daha geniş kitleleri yok etmek için çırpınıp duruyorlar. * * *