Başbakanlık koltuğuna oturduğu günden itibaren hakkında söylemedik kötü söz, yapmadık eleştiri bırakmadılar…
Muhalefetten bahsediyorum. Başbakan Ahmet Davutoğlu için sürekli
olarak “Kukla” dediler. Çirkin maketler ve karikatürlerle üzerine
yüklendiler. Meydanlarda olmadık sloganlar attılar. Basiretsizlik
ve becerisizlikle suçladılar. İzlediği iç ve dış politikayı yerden
yere vurdular.
İstifa çağrıları yaptılar.
Kimi zaman da taktik değiştirdiler. Hatta Kemal Sunal-Şener Şen
filmlerini bile devreye soktular. Davutoğlu’na “Sahte Kabadayı” ve
“Maho Ağa” filmlerini izlemesini tavsiye ettiler. “Haydi gün bu
gündür” diye arkasından itmeye, tahrik etmeye çalıştılar:
-Rüştünü ispat et!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ters düşürmek, kriz çıkarmak için
ellerinden geleni arkalarına koymadılar.
Muhalefet hep krize oynadı!..
Davutoğlu’nun Başbakanlığında kurulacak koalisyondan kaçtılar. Yan
yana gelmek, aynı fotoğraf karesi içinde görünmek istemediler.
Anayasal zorunluluğu bile bir tarafa ittiler. Davutoğlu
Başbakanlığında kurulan hükümete bakan vermediler. Giden Tuğrul
Türkeş’i de “ihanetle” suçladılar.
Hiç sevmediler Davutoğlu’nu, hiçbir zaman haz etmediler.
Sonra ne olduysa oldu, garip ve anlaşılmaz bir aşkın içine
düştüler. Davutoğlu’na sempatileri kabardı.
“Ben gidiyorum” dediğinde “olamaz” nidaları yükseldi. “Diren
Davutoğlu” sloganları atmaya başladılar.
Tabi ki öyle görünse de “Davutoğlu aşkı” değil bu. Muhalefetin
içine düştüğü, bir türlü kurtulamadığı kriz sevdası!
Olmadı ama, yine karşılıksız kaldı!
* * *
Davutoğlu, aslında onların yapamadıklarını yaptı. “Hoca”,
Başbakanlığının son günlerinde muhalefete büyük bir ders verdi…
Yaklaşan tehlikeyi gördü. “Birlik ve beraberliği sıkıntıya sokmam”
dedi. “Ben” yerine “biz”i tercih etti. Başbakanlık gibi bir makama
veda edebildi. Hem de son derece büyük bir nezaket içinde, kırmadan
ve dökmeden!