Yoğun bir gündü. Önce Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki TÜBA Ödülleri Dağıtım Töreni’ne katıldık. Ardından AK Parti Genel Merkezi’ne geçip, Sivil Toplum Farkındalık Ödülleri’nin dağıtımında bulunduk.
Külliye’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, AK Parti’de de Başbakan Binali Yıldırım’ı dinledik…
Ortaya çıkan fotoğraf şu:
Türkiye olağanüstü günler yaşıyor. Bu olağanüstülük içinde de normal gündemini sürdürüyor. Tabii böyle olunca olağan faaliyetlerin içine olağanüstü gündeme ilişkin mesajlar da karışıyor.
Dünkü toplantılar bu mesajlarla doluydu.
***
15 Temmuz’da Türkiye gerçekten çok büyük bir belayı savuşturdu. Yaşananlar çok taze olsa da doğaldır ki ilk günkü sıcaklığını korumuyor. Buna karşılık, 15 Temmuz’un mimarı FETÖ hâlâ tam anlamıyla temizlenip, kazınmış değil. Mücadele devam ediyor.
Dün, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündeminde yine FETÖ denilen bu terör örgütü vardı. Bütün olup biteni de tek bir cümleyle özetledi:
-15 Temmuz’daki ihanetin büyüklüğünü, ancak bir asır önceki işgal günleri ile izah edebiliriz.
Aynen öyle…
Milli mücadelede karşımızda topu, tüfeği, tayyaresi ve donanmasıyla yüklenen belli ülkeler vardı. O zaman kartlar açık oynanıyordu. 15 Temmuz’da ise, taşeron kullandılar. Üzerimize kendi askerlerini değil, “bizden” sandığımız unsurları saldılar. Bu defa bizi FETÖ ile vurmaya çalıştılar. Geçmişin rövanşını almaya çalıştılar.
Başarabilselerdi, bir asır önce yapamadıklarını uygulamaya koyacaklardı…
Belki devletimizin adı yine Türkiye Cumhuriyeti Devleti olacaktı, ancak biz biz olmaktan çıkacaktık. Fetullah Gülen şatafatlı bir törenle Ankara’ya gelecek, bize düşman unsurların verdiği talimatlar uygulamaya konulacaktı. Zaman içinde de yok olup gidecektik.