İçinde gazetecilerin de olduğu binlerce kişilik infaz listeleri yapmışlardı. En iyimser değerlendirme ile hepimizi toplayıp götüreceklerdi. Tabi, buldukları yerlerde kafamıza sıkıp, bir köşeye atmaları da güçlü ihtimaldi. Çünkü, Fethullah Gülen’e biat etmemiştik. Tam tersine bu terörist yapı ile mücadele etmiş, kirli çamaşırlarını ortaya dökmüştük. Çıt çıktı mı, “basın özgürlüğü” şampiyonlarından? Herhangi bir tepki gösterdiler mi? Can Dündar ve diğerlerine verdikleri desteğin binde birini sergilediler mi? Tabi ki hayır!
Ama, Gülen destekçisi, darbe yanlısı yüze yakın gazeteci için gözaltı kararı çıkınca, yine başladılar vır-vır, dır-dır etmeye. Çünkü, aynı tornanın ürünü bunlar. Bu ülkenin değil, başka tezgahların üretimi. Milli de değiller, yerli de. Al birini, vur ötekine.
***
Birkaç örnek vereyim isterseniz. Hepsi de bu milletin gözünün önünde yaşandı… Bir televizyon programında ABD ile bağlantı yaparken ne demişti Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç:
-Hocam, son sözü sana bırakıyoruz. Anavatandasın, anavatan orası, dünyanın anavatanı, dünya oradan yönetiliyor. Hikmetli güzel şeyler bekliyoruz sizden.
Söyledikleri ortada. Türkiye’de yaşıyor, ABD’yi anavatanı olarak görüyor! Fethullah Gülen gibi ruhunu da bedenini de oraya teslim etmiş durumda.
Sadece o değil, diğerleri de aynı. Onca televizyon programına çıktım bunlarla. Türkiye’yi yerden yere vurduklarına defalarca şahit oldum. Ancak, Amerika ile ilgili olumsuz tek kelime duymadım.