Taraflardan biri benim. “Müşteki” sıfatını taşıyorum. Diğeri de Fethullah Gülen; “sanık” olarak yargılanıyor.
Gülen’e isnat edilen suç: İftira.
Davaya bakan Ankara 22. Asliye Ceza Mahkemesi, Fethullah Gülen’in ifadesinin alınması için “Uluslararası Talimat” yazdı. Adalet Bakanlığı’na gönderdi. Pensilvanya’da bulunan Gülen’in “savunmasını” istiyor.
Gülen hakkında bir başka “Uluslararası Talimat” yazısı daha var. O da hakaret suçundan. İkisi de Adalet Bakanlığı’nda ABD’ye gönderilmeyi bekliyor.
Tabii ki bakanlık, iade talebine öncelik veriyor. Amerika, Türkiye’nin iade talebine olumlu cevap verirse, zaten Türkiye’ye getirilecek. “İftira” davası da dâhil, hakkındaki suçlamalarla ilgili olarak yargı karşısına çıkacak.
İade talebiyle ilgili işlemler gecikirse…
Hakkında yazılan uluslararası talimatlar, işleme konulup resmi yollardan Amerika’ya ulaştırılacak. ABD makamlarından Fethullah Gülen’in ifadesinin alınarak Türkiye’ye gönderilmesi istenecek.
* * *
İlginç ve son derece adil olmayan bir durumla karşı karşıyayız…
Fethullah Gülen, “firari” sıfatını taşısa da bir Türk vatandaşı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına tanınan bütün haklardan yararlanıyor. Açtığı hukuk davaları ve yaptığı suç duyuruları var. Üstelik bunların sayısı binin üzerinde.
Bence anayasanın kendisine tanıdığı şikâyet hakkını, bir baskı aracı olarak kullanıyor. Zaten bunun için “iftira” suçundan hakkında dava açıldı.
Yaptığı her suç duyurusunda gidip ifade vermek zorundayız. Savcılıklardan yapılan çağrılara “hayır, gelmiyorum” demek gibi bir hakkımız yok. Aksi takdirde gözaltına alınıp zorla götürüleceğimizi biliyoruz. Fethullah Gülen’in bizzat yaptığı suç duyuruları yüzünden onlarca defa adliyeye gidip ifade veren basın mensupları var.