Gazeteciliğin de sınırları ve bir ahlakı var. Ancak, bazen o sınırları çok aşıyoruz biz. Kimi zaman toplum mühendisliğine soyuyor, kimi zaman da kasıtlı algı operasyonları düzenliyoruz. Bunu da millete “basın özgürlüğü” olarak yutturuyoruz.
Günlerdir bir haber ısıtılıp, ısıtılıp vatandaşın önüne konuluyor:
“Ankara’da güneş battıktan sonra yapılan şarkılı-türkülü protesto eylemleri yasaklandı.”
Yok öyle bir şey. Daha doğrusu var da sunum çok farklı.
Ankara’da değil, Türkiye’nin her yerinde gün battıktan sonra eylem ya da gösteri yapmak yasak. Valilikler istese de yasak, istemese de…
Çünkü, 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu öyle emrediyor. Bu kanunun 7. Maddesi, her türlü toplantı ve gösteriye güneş doğmadan başlanamayacağını, güneş batmadan bir saat önce de sona ermesi gerektiğini hükme bağlıyor.
Demek ki…
Ortada bir serbestlik yok ki, yasaklansın! Ayrıca mesele şarkı ya da türkü değil. Kanun maddesi ortada, gece vakti şarkısız-türküsüz de eylem yapılamaz; klasik batı müziği de çalınamaz. Düzenleme OHAL yokken de böyleydi, bugün de aynı.
Avrupa ülkelerinin çoğunda da benzer uygulamalar var. Oralarda belediyeler bile zaman zaman devreye girip, yasaklar koyabiliyorlar. Nitekim, 16 Nisan öncesi Avrupa’da Türklerin düzenlemek istediği toplantılar belediyeler tarafından yasaklandı.