Çok partili seçimlere 21 Temmuz 1946’da başladık, 69 yıldır uygulaya uygulaya bugüne kadar geldik. Demem o ki, Türkiye bu konuda hayli tecrübeli.
Gerçi, 1946 seçimleri şaka gibiydi. “Açık oy, gizli tasnif” kuralı geçerliydi. Sonuçlara müdahale edilmişti. Cumhuriyetin ilk yıllarının tek parti anlayışı devam ediyordu. Ancak, 1950’den sonra sistem oturdu. Oylar, demokrasinin gerektirdiği gibi “gizli oy, açık tasnif” kuralı ile değerlendirilmeye başlandı.
Zaman zaman tartışmalar yaşansa da, o günden bu yana seçmen iradesi gerçek anlamda sandığa yansımaya başladı.
1950’den beri sıkıntı yok. Türkiye, bugün hakim teminatı altında seçim gerçekleştiren bir dünya ülkesi!
* * *
Elbette zaman zaman seçimlere şaibe düşürülmeye çalışıldı. Bu yönde çıkışlar yapıldı, iddialar ortaya atıldı. Ancak, ciddi bir alt yapısı olmadığı için hep cılız kaldı.
Seçilen insanlar mazbatalarını aldıktan sonra tartışmalar bitti…
Çıkan sonuçlar demokrasi içinde hazmedildi.
Üstelik, geçen 69 yıl içinde seçim güvenliğini güçlendirecek pek çok adım atıldı. Sistem iyice oturdu.
Kim ne derse desin, kim aksini iddia ederse etsin. Tamamı boş laftan ibaret. Türkiye’de artık şaibe iddialarının pek fazla müşterisi kalmadı.
* * *
Türkiye’nin en büyük problemi, seçimler öncesi uygulamaya konulmaya çalışılan “toplum mühendisliği” projeleri.
Ama onlar da çok fazla etkili olmuyor.
1983 genel seçimlerine, Milli Güvenlik Konseyi’nin izin verdiği 3 siyasi parti katıldı. Askeri yönetim, MDP’nin kazanması için elinden geleni yaptı. Kenan Evren mesaj üzerine mesaj verdi. Ama olmadı. Vatandaş gitti, Turgut Özal’ın ANAP’ına oy verdi.
1995’te sandıktan bir Refah Partisi gerçeği çıktı. Seçimde ipi göğüsleyen kişi, belli başlı medya organlarının “tu kaka” ilan ettiği, engellemek için elinden geleni yaptığı Necmettin Erbakan oldu.
1999’da seçime giderken basında DSP’nin esamisi okunmuyordu. MHP’ye de hiç şans tanınmıyordu.