Yıl 1968… İstanbul Boğazı’nın henüz gerdanlığa kavuşmadığı bir dönem. Tek bir geçiş yok, sadece “Boğaz’a köprü yapılsın mı, yapılmasın mı?” tartışmaları var…
Malum çevrelar ortalığı ayağa kaldırıyorlar. Büyük bir gürültü koparılıyor. İstanbul Boğazı’na yapılacak köprünün memleket ekonomisini çökerteceğinden tutun da, çevreye çok büyük zararlar vereceğine kadar her türlü argüman ortaya atılıyor. Ancak, kimse kalkıp da karşıdan karşıya geçmek için günlerce arabalı vapur sırası bekleyen, kuyruklarda sefil olan araç sahiplerine “Siz ne düşünüyorsunuz?” diye sormuyor.
“Olamaz, olmamalı, istemeyiz” tepkileri havada uçuşuyor…
Tam bu aşamada Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı konumundaki İlhan Selçuk, 3 Eylül 1968’de o unutulmaz yazıyı kaleme alıyor:
“Boğaz Köprüsü memleketin geleceği için zararlıdır.”
Geniş halk kitleleri adına atıp tutuyor. İşçi, köylü ve diğer sosyal kesimlerin sözde avukatlığına soyunup, Boğaz Köprüsü için söylemediğini bırakmıyor.
Nihayet, bütün tepkilere rağmen Boğaz Köprüsü yapılıyor.
Yetmiyor, yenileri inşa ediliyor. Yine yetmiyor, İstanbul Boğazı’na denizin dibinden geçişler yapılıyor.
Her seferinde de aynı tablo yaşanıyor. Artık tanıdığınız o malum çevreler, kendilerini “fren mekanizması” yerine koyup, başlıyorlar bağırmaya: