Bu ülke, 27 Mayıs 1960 sonrası köpek ve bebek davaları, kadın donu ve cımbız tartışmaları yaşadı. Seviye alabildiğine düşürüldü. Yalanın da iftiranın da haddi, hesabı kalmadı. O dönemde, darbecilerin kurduğu askeri mahkemeler bu işlerle uğraştı.
Bakıyorum da elli kusur yıl sonra aynı zihniyet yine hortladı.
Yine seviye yerlerde sürünüyor. Yine benzer tartışmalar
yaşanıyor…
Bu defa konumuz “altın kaplamalı” klozetler. Muhalefet partileri
uzun süreden beri klozetle yatıp, klozetle kalkıyorlar. Bazıları
neredeyse seçim kampanyasını klozet üzerine bina eder hale geldi.
Unutmadan ekleyelim, ilave olarak yanında bir de çatal, kaşık,
bardak ve çanak var.
Bu klozet konusunu en fazla diline dolayanlardan biri de CHP Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu. En son konuşmasında seçim otobüsünün
üzerinden şunları söyledi:
“Sen Saray’a para harcadın. Sen altın klozetli tuvalet
kullanıyorsun. Bu kadar israf… İnancımıza göre israf haramdır.
Yazık günahtır. Altın kaplamalı klozet yaptıracağına, kendine bin
100 odalı saray yaptıracağına…”
Apaçık ortada, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef aldı.
Sonra, bu sözlerinin doğru olmadığı ortaya çıkıp gösterilen sert
tepki karşısında sıkışınca da çark etmek zorunda kaldı:
“Ben açıklamamda Saray şu bu demedim. Ankara’daki beylere çağrı
yaptım. Adres vermedim. Beyefendi üzerine alınmış.”
Şimdi ne demek bu?..
Söylediği sözler ortada, kimi hedef aldığı açıkça belli. Önce
Cumhurbaşkanı’nı “altın klozet” kullanmakla suçluyor. Sıkışınca da
ilkokul seviyesinde bir savunma yapıp işin içinden sıyrılmaya
çalışıyor.
Tam bir Kılıçdaroğlu klasiği!
CHP’liler farkında mı bilemem; Kılıçdaroğlu bu siyaset tarzıyla
sadece kendisini değil, partisini de aşağılara çekiyor.
* * *