Lise ve üniversite yıllarında hepimizin bir hayali vardı. Kimi, “Ne Amerika, ne Rusya, ne de Çin, her şey Türkiye için” sloganını atar, kimi de “Bağımsız Türkiye” diye meydanları inletirdi. Farklı gibi görünseler, hatta çatışsalar da sağda ve soldaki özlem, kendi ayakları üzerinde duran bir Türkiye’ydi.
Buna karşılık, öylesini bir cendere içindeydik ki, o günlerde bu sloganlar hayal gibiydi.
Oysa bu hedefe ulaştık biz. O hayaller gerçek oldu. Dikkat ettiniz mi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, uzun süreden beri bağımsız bir dış politika izliyor.
Elbette bir bedeli olacaktı ve oldu da bunun. Gezi Olayları, 17-25 Aralık ve nihayet 15 Temmuz darbe girişiminin ardında da büyük ölçüde Türkiye’nin izlediği bu bağımsız politikalar bulunuyor.
Doğaldır, çünkü her nimetin bir de külfeti var...
Bedel ödemeden hedefe doğru yol alınmıyor!
***
Daha önce Irak’ta başımıza çoraplar örüldü bizim. Üstelik göz göre göre örülen bu çorabın ipini biz verdik ellerine. Hem de bağına çağıra. Bir yandan Irak’ın toprak bütünlüğünden bahsettik, diğer taraftan Çekiç-Güç ve Keşif Güç gibi unsurlara destek vererek, Irak’ın bölünmesine bizzat yardım ettik.
Müdahale etmeseydik, Suriye’de de aynısı oluyordu. Üstelik bu defa nefes alamayacak bir noktaya gelecektik. Harekete geçmeseydik, sıkışıp kalacaktık. Hemen burnumuzun dibinde kurulacak suni bir Kürt oluşumu, Misak-ı Milli sınırlarımızı da kaşıyacaktı. Zamanla içimize de sıçramak için elinden geleni yapacaktı.
İstikbalimiz, ABD’nin verdiği sözlere kalmıştı. Geçmişe bakıldığında, o sözlerin tutulmayacağı da belliydi. Milli bütünlüğümüz tehlikedeydi.
Defalarca uyardık, olmadı…
Tam tersine, üstüne bir de 15 Temmuz darbe girişimi geldi. Onca yaşananların üzerine geriye dönüp baktığımızda, 15 Temmuz’u, Türkiye’nin uyguladığı bağımsız iç ve dış politikalardan ayrı düşünmek zor.
Adeta, hep “olmaz” denildi. Türkiye sürekli olarak darbelenmeye çalışıldı. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Aldığımız her darbe bizi daha fazla birbirimize kenetledi. 15 Temmuz’u da büyük ölçüde o kenetlenme savuşturdu.
***
Bakmayın siz, ses çıkarmadıklarına ve destekliyor gibi göründüklerine. Suriye sınırımızda gerçekleştirdiğimiz operasyon da ABD’ye rağmen oldu. Türkiye, yakaladığı zemini son derece iyi kullandı.
Sıkışan Amerika ise Türkiye’ye “itidal tavsiyesinde” bulundu. Bu ne demekse! Ardından PKK’nın ikiz kardeşi olan PYD’nin başındaki Salih Müslim denilen adam, Türkiye’yi tehdit etmeye kalktı.
Oysa biz ÖSO ile omuz omuza vererek, ABD ve PYD’nin birlikte mücadele ettiklerini söyledikleri DAEŞ’i vurduk. Asıl ses ise başka taraftan geldi. Sırf bu açıklamalar bile, Türkiye’nin ne kadar doğru bir adım attığını gösterdi.
Oyun bozuldu, rahatsız oldular…
ABD bizi sıkıştırmaya çalışırken, kendisi sıkıştı. Tepki gösteremiyor, çünkü karşısında kaybetmek istemediği, üstelik Rusya ve İran’la da temas halinde bulunan bir Türkiye var. Sesini yükseltemiyor, çünkü Türkiye’ye “Dikkatinizi IŞİD’e çevirin” diyen, başkası değil, kendisi.
Üstüne üstlük, Türkiye bir NATO üyesi.
İşte, Türkiye’nin izlediği bağımsız dış politikanın sonucu: Buna, ABD açısından güreşteki tabir ile “kendi oyunuyla alta düşmek” denilebilir. Gelinen noktada kara kara düşünme sırası ABD’ye geldi.
Suriye’de kurduğu oyun bozuldu. Buna karşılık, sesini çıkaramıyor. Rusya ile problemli. Kuzey Irak’ta Barzani ile sorunlar yaşıyor. Böyle bir konjonktür içinde Türkiye gibi kilit bir ülkeyi de kaybetmek istemiyor.