Önce, “taş atan çocuklardı” onların adı. Güvenlik güçlerinin önüne sürülüyorlardı, panzerlerle kovalamaca oynuyorlardı…
Güzel bir silahtı istismarcılar için. Bu çocukların cezai
ehliyetleri yoktu, polis ve askeri zor durumda bırakıyorlardı,
ortaya çıkan görüntüler de kullanmaya son derece
elverişliydi.
Sonra, küçücük çocuklar Gezi Olayları’nda boy göstermeye başladı.
Çadırlara yerleştirildiler, ellerine pankartlar verildi, öğretilmiş
davranışlarla kameraların karşısına çıkarıldılar. Yetmedi,
çatışmaların, patlayan gaz fişeklerinin içine sokuldular.
Kaba bir çocuk istismarı sergilendi!
Bunların hiçbiri Batılı bir ülkede yapılamazdı. Onda biri bile
sergilense, devlet devreye girer, “Olmaz, bu çocukları istismar
edemezsiniz” derdi. O çocuklar ailelerin elinden alırdı.
Ama bizde yapıldı. Üstelik bu çocuk istismarı basın destekli olarak
yürütüldü!
Dün gazetelere baktım…
Posta ve Cumhuriyet’in manşetlerinde yine çocuklar vardı. 3-5
yaşındaki çocuklar, ellerindeki “Diren”, “Babacığım benim için
diren”, “Diren canım babam” pankartlarıyla resmedilmişti. “Aile
boyu direniş” ve “Babalara destek” başlıklarıyla
haberleştirilmişti.
Elbette babaların grev ve direnme hakkı var. Ama çocuklarını
kullanarak değil! O yaştaki çocukların bu şekilde öne sürülmeleri,
hem Türkiye’nin kabul ettiği Çocuk Haklarına İlişkin BM
Sözleşmesine, hem de Türkiye’deki yasal mevzuata aykırı.