“Dilin kemiği yok” dercesine, her türlü ifadeyi kendilerine mubah görüyorlar. Eleştiri haklarını sınırsızca kullanıyorlar. En hafif suçlamaları, temcit pilavı gibi “Memleket battı, iyice batıracaksınız” diye tekrarlayıp durmaları…
Üstelik, söylediklerinin hiçbir dayanağı ve alt yapısı yok. Yaptıkları tek iş, olumsuz algı oluşturmaya çalışmak.
Buna karşılık, doğruları ortaya koyup, iki kelime laf ettiğinizde hop oturup, hop kalkıyorlar. Kızıyorlar, aşırı tepkiler gösteriyorlar, hatta çıldırıyorlar. Halk oylaması için bir araya gelen yeminli “hayır” cephesinden söz ediyorum.
Ancak, kızıp tepki gösterdikleri yanlış değil ki. Tamamı doğru. Herhalde bunlar gerçekleri duymaktan hoşlanmıyorlar. Ayıplarının yüzlerine vurulmasını hazmedemiyorlar. “Biz yapalım, ama siz görmeyin” tavrı içindeler.
Mesela, en çok kızdıkları “HDP, PKK ve DHKP-C ile aynı kulvarda yürüyorsunuz” denilmesi…
Hemen ağızlarını bozuyorlar.
İyi de yalan mı? Birlikte aynı tavrı göstermiyorlar mı, aynı hedefe doğru gitmiyorlar mı? Hep beraber aynı sözleri tekrarlamıyorlar mı?
Bunlara “Terörün ekmeğine yağ sürüyorsunuz” diyorsunuz…
Yine dengeleri bozuluyor. Bağırıp çağırıyorlar. Ağızlarına geleni söyleyip, hakaretler ediyorlar.
Oysa, burada da bir yanlış yok. PKK’nın kendisi sürekli olarak 16 Nisan’da yapılacak halk oylamasında “evet” çıkmasının kendileri için büyük felaket olacağını söylüyor. Sandıktan “hayır”çıkması için adeta kendini paralıyor.
FETÖ’cülerin durumu da PKK’dan farksız. Onlar da “hayır” kampanyası yürütüyorlar. Sandıktan “evet” çıkmaması için ölümüne bir mücadele içindeler. Bu durumu tespit edip söylediğinizde yine kızıyor, bağırıyor, çağırıyorlar…
Batı’da Türkiye’ye şaşı bakan, düşmanlık duyan herkes birleşmiş durumda. Almanlarınyaptıklarını görüyor, Hollandalıların, Avusturyalıların ve diğerlerinin açıklamalarını okuyorsunuz. Üstelik, artık saklamıyorlar da. Bir Kemal Kılıçdaroğlu ya da Selahattin Demirtaşkadar “hayır” için uğraşıyor, mücadele veriyorlar.