Olabilir, gazeteler muhalefet de yaparlar, yönetimlere destek de verebilirler. Üstelik Türkiye, Cumhuriyet kuruldu kurulalı yaşıyor bunu…
Olabilir, olmasına da… Bunun da bir ölçüsü, kuralları ve namusu
vardır. Şimdi bunların hiçbiri kalmadı.
Eskiden “ayıp” sayılan her türlü faaliyet bugün serbest. Daha düne
kadar “ihanet” olarak görülen davranışlar bile artık “vaka-i
adiyeden” sayılıyor. Yeter ki karşı tarafa zarar versin, yeter ki
surda gedik açma potansiyeli bulunsun!
Sovyetler Birliği’nin ayakta olduğu soğuk savaş döneminde
Moskova’dan yayın yapan Bizim Radyo vardı. Sabah akşam Türkiye’ye
saldırır, ajitasyon çabalarına girişirdi. Bakıyorum da şimdi bu
görevi ülke içindeki yayın organları devraldı. Üstelik Bizim
Radyo’dan daha vicdansızlar.
* * *
Cumhurbaşkanı Erdoğan, devleti ele geçirmeye çalışan Paralel Çete
için “Ya bu devletin varlığını kabul edecekler ya da yok olacaklar”
açıklamasını yaptı.
Bu, olması gereken çok doğal bir tepki!
Amerika’da da öyledir, Avrupa’da da. Devlet yönetimi de çağdaş
dünyanın değerleri de demokratik kurallar da bunu gerektirir.
Devlet içinde devlet olmaz; ayrıca herkes halkın tercihleriyle
seçilen ve devleti yöneten insanlara saygı göstermek
zorundadır.
Ama sen misin bunu diyen?
Ortalık ayağa kalktı…
Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne “tehdit” olarak giren Paralel
Çete hemen saldırıya geçti. Neymiş, bu sözler “Soykırım Suçuna”
giriyormuş! Erdoğan, Lahey Adalet Divanı’nda yargılanmalıymış.
Söyleyecek söz bulamıyorum! Ne denir buna bilemiyorum!
Belli ki, bu defa haşhaşın dozunu iyice kaçırmışlar. Alabildiğine
kendilerinden geçmişler. Yoksa, ağızdan çıkacak laf mı bunlar?
* * *
Bu ülkede öyle yayın organları faaliyette ki, sadece tek gündemleri
var: Yakmak, yıkmak, yok etmek…
Sabah kalkıyor, sövmeye başlıyorlar. Akşam da kin ve nefret
duygularıyla başlarını yastığa koyuyorlar.
Adeta bir histeri nöbeti içindeler!
Haksız da değiller. Bütün planları bozuldu.
Tam “başardık” dedikleri anda her şey alt-üst oldu. Oysa yıllarca
çaba gösterip, her yere sızmışlardı. Devletin köşe başlarına
adamlarını yerleştirmişlerdi. Yargıyı ve polisi ele geçirip,
diledikleri gibi kullanıyorlardı. Dudak uçuklatacak kadar büyük
paralara hükmediyorlardı. “Bitti’ diyorlardı. Sonuç almalarına çok
az bir zaman kaldığını düşünüyorlardı.
Başları dönmüştü. “Bu ülke bizim” havasındaydılar.