“İki sarhoş ve üç-beş çakal” deyiverdi Tuğrul Türkeş. Çakal tarafını bilemem, ama “iki sarhoş” ifadesi ile kimlerin kastedildiğini gayet iyi biliyorum. Çünkü, onlardan biri geçmişte birkaç defa benim de üzerime yıkılmıştı.
Millet “sarhoş-çakal toto” oynayadursun, biz Türkeş’in
açıklamasının özüne bakalım…
Türkeş, “MHP benim partim” diyor, Bahçeli ise O’nu “dağdan kalkan
serçeye” benzetip, “etkisiz eleman” konumuna oturtmaya
çalışıyor.
Bu tartışma beni yıllar öncesine götürdü…
1980 Darbesinin ardından üç ayrı figür vardı:
Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Ramiz Ongun “kaçak” konumundaydı.
Yakalanmamak için zaman zaman yer değiştiriyor, bin düşünüp bir
adım atıyordu. Bir yıl yurt içinde saklandıktan sonra Almanya’ya
geçti. 7,5 yıl sürgün hayatı sürdü.
Tuğrul Türkeş, “tutuklu” durumundaki babası ile irtibat halindeydi.
Bir yandan 587 sanıklı “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası”
avukatlarına, diğer taraftan “Yeni Sözcü” gibi yayın organlarına
finansman sağlamaya çalışıyordu. Dağılan yapıyı ayakta tutmak için
çırpınıyordu.
Devlet Bahçeli ise rahattı. Darbe sonrası hakkında tek bir işlem
bile yapılmayan üç-beş kişi arasındaydı. Ramiz Ongun’un ifadesi ile
MHP ve Ülkücü Hareket içindeki “etkisiz eleman”dı.
Sonra şartlar biraz rahatladı. “Siyasi Yasaklı” olan Demirel,
Erbakan ve Türkeş güdümündeki siyasi partiler ortaya çıkmaya
başladı. Alparslan Türkeş, oğlu Tuğrul aracılığıyla MÇP’nin
(Milliyetçi Çalışma Partisi) kuruluşunu organize etti. İlginçtir,
Devlet Bahçeli yanındaki birkaç isimle birlikte bu faaliyete karşı
çıktı. Alparslan Türkeş’in sert tepkisi ile karşı karşıya kaldı. O
günlerde şimdi ayrıntılarına girmek istemediğim çok tatsız olaylar
yaşandı.