Astana
Önceki gün Ankara Esenboğa Şeref Salonu’ndan Cumhurbaşkanlığı uçağı TC TUR’a bindik. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a eşlik eden geniş bir heyetle 4 saatten kısa bir uçuşun ardından Kazakistan’ın Başkenti Astana’ya indik.
Kazakistan yolunda düşündüm; 2000’li yılların başlarına doğru gittim. Ahmet Necdet Sezer de 2000 Yılı’nda Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi’ne katılmak için aynı yolu kat etmişti. Ama O’nun durumu bizden farklıydı.
Kelimenin tam anlamıyla bir rezalet yaşandı…
Sezer’i taşıyan GAP uçağı arızalandı. Kırgızistan’ın Başkenti Bişkek’e inmek zorunda kaldı. Arıza giderilemeyince, Kırgız Devlet Başkanı Askar Akayev’in kendisine tahsis ettiği uçakla Kazakistan’a geçebildi.
Neler yazılmadı ki…
Kimi gazete “GAP uçağı başa bela” başlığı attı.
Kimisi, “Türkiye’nin itibarının sarsıldığına” vurgu yaptı.
Aynı sıkıntı, Sezer’in ABD gezisinde de yaşandı. Sezer, ABD yolunda yine “uçak arızası” ile karşılaştı. Durum bu olunca, Amerika’ya Genelkurmay Başkanlığı’nın tahsis ettiği bir uçakla gidebildi.
Ağır köşe yazıları yazıldı. Başbakanlığa hep aynı soru soruldu:
“Türkiye bu kadar mı aciz? Koskoca Türkiye Cumhuriyeti, Cumhurbaşkanı’nı taşıyacak doğru dürüst bir uçak bulamıyor mu?”
Bitmedi, devam edelim. Bizde “uçak” denince anlatılacak olay çok. ATA Uçağı’nın da Mesut Yılmaz’ın Başbakanlığı döneminde vukuatları çoktu. Sık sık tamir için İsviçre’ye gider gelirdi. Muhalefet de “isyan” noktasında tepki gösterir, sürekli olarak konuyu gündeme getirirdi.
Çünkü ATA Uçağı’nın bakım masrafları 2 trilyon lirayı bulmuştu.
O uçak bizi de vurdu. Eski Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan ile Katar’a gidip, zamanında geri dönemedik. Kabin basıncının ayarlanamaması sonucu saatlerce havaalanında beklemek zorunda kaldık.