Dördüncü İstanbul Tasarım Bienali yarın (pazar) bitiyor.
'Okullar Okulu' başlığına sahip olan tasarım etkinliğini gezmek
isteyenler için son iki gün... Bienal sona yaklaşırken, Sakıp
Sabancı Müzesi'nde Rus Avangardı adlı yeni bir sergi başladı.
Avangart öncü, önde giden demek. Sanatta, döneminin ötesinde olmak
anlamına geliyor. Tam da bu sebeple serginin alt başlığı Sanat ve
Tasarımla Geleceği Düşünmek şeklinde. Avangart sanatçılar, Rusya'da
1890'larda ortaya çıktılar ve 1930'a kadar faaliyet gösterdiler.
Sonra Stalin yönetimi tarafından devrime hizmet etmedikleri (yani
iktidarı yıkayıp yağlamadıkları) için ezildiler. Eğer SSM'deki
sergiyi gezerseniz, avangart sanatçıların ilham aldıkları lubok
baskıları da göreceksiniz. Bunlar konularını dini mesellerden,
efsanelerden ve halk edebiyatından alan posterler. Günümüzün çizgi
romanlarına benziyor. Evlere ve kahvehanelere asılıyor. Birinci
Dünya Savaşı sırasında lubok resimler, bilhassa köylüler arasında
Almanya karşıtı milliyetçi bir atmosfer yaratmak için
kullanıldılar. Lubok posterleri görünce aklıma Tasarım Bienali
geldi: Keşke bir de 'Okuma-Yazma Okulu' adlı bir bölüm olsaydı.
Çünkü hem grafik anlatımda ve hem de yazı tipinde (font) hâlâ
yenilikler yapmak mümkün. Mesela Frenklerin 'data visualization'
dediği, verilerin bir bakışta anlaşılır hale getirilmesi fevkalade
önem kazandı. Devlette, belediyelerde, şirketler ve sivil toplum
kuruluşlarında yoğun bir şekilde kullanılıyor. Bir başka örnek:
Okuduklarınızı, daha fazla hatırlamanızı sağlayan bir yazı tipi
(font) icat edildi bir süre önce. Adını Sans Forgetica koydular.
Bulmacaya benzeyen bir tarafı var; çözmeye çalışırken fark etmeden
okuduğunuz aklınızda kalıyor. Not 1: Studio X'teki 'Sindirim Okulu'
bölümü hem sayı, hem de nitelik olarak zayıftı. Halbuki biyoloji
giderek önem kazanıyor. Önümüzdeki Tasarım Bienallerinin birinde
yaşamın, bilimin, sağlığın kesiştiği 'Bio-Tasarım' tek başına ele
alınabilir. Not 2: Tasarımcıların bir kısmı kendini sanatçı
sanıyor. Çağdaş sanatı andıran işler yapıyorlar. Halbuki aralarında
alışveriş olsa da, farklı alanlar bunlar.
BU KADINI ÖRNEK ALIN
ABD'nin eski başkanlarından Franklin Roosevelt'in eşi Eleanor
Roosevelt, "Büyük beyinler fikirleri, ortalama beyinler olayları,
küçük beyinler ise insanları tartışır" sözüyle hatırlanır. 1933 ile
1945 yılları arasında First Lady olan Eleanor Hanım, kadın
haklarından yana, fevkalade aktif bir insandı. Ancak bunun için
gazetelere telefon açıp 'işe niye kadın muhabir almıyorsunuz' filan
demedi. Peki ne yaptı? Haftanın bir günü dergilerde filan çalışan
kadın gazetecilerle bir araya geldi. Onlarla samimi sohbetler etti.
Erkeklerin alınmadığı konuşmalardan elbette çok ilginç haberler
çıkıyordu. Durumu gören gazete yönetimleri, haber atlamamak için bu
toplantılara katılan kadın gazetecileri işe almaya başladı.
Kadınların bilhassa ABD gazetelerinde siyasi muhabirlik
yapabilmesi, ancak ondan sonra mümkün olmuştur.
YALANDAN KİM ÖLMÜŞ?
Toplumsal araştırmalar ilgimi çeker. Merakla okurum. Ama işin içine
atmasyon girdi mi, olmuyor yani... İşte örnek: Türk Plastik
Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği altı ilde araştırma
yaptırmış. Her bin Türk'ten 887'si dış görünüşünden memnun çıkmış.
Elinize vicdanınıza koyun da cevap verin: Aşırı şişmanlıkta
(obezite) Avrupa birincisi olan bir halkız. Nüfusumuzun yaklaşık
üçte biri obez sınıfına giriyor. Böyle bir milletin, yüzde 88.7
oranında, "Dış görünümümden memnunum" demesi mümkün mü? Operasyon
fiyatları makul seviye indiğinde, dar gelirlilerin yaşadığı
mahallelerde oturan kızlar, para biriktirip burunlarına estetik
ameliyat yaptırmaya koşmadı mı? Bana inanmayan, mesela Kağıthane
varoşlarına giden bir otobüse binip kızların burunlarına baksın.
Araştırma şirketi diyecektir ki, "Efendim biz sorduk, öyle cevap
verdiler". E, peki ne desin? Soruyu soranın, öğrendiği zaaftan
yararlanarak, mal kakalamaya çalışacak bir pazarlamacı olmadığı ne
malum? Kadınlar böyle de, erkekler farklı mı? Benim tanıdığım bir
kapıcı, araya tanıdık sokup, borç harç saç ektirdi. Üstelik evli ve
iki çocuk babası. Çapkın birisi de değil. Unutmayalım: Bizim halkta
durumu koklama yeteneği vardır; anketöre beklediği cevabı verir.
Gerçeği ancak 'derin mülakat' ile yakalayabilirsiniz. Orta boylu ve
tombul bir milletiz. Yuvarlana yuvarlana yaşayıp gidiyoruz işte.
Belki gelecek nesiller makus talihimizi yener.
TUHAF BİR VEFAT İLANI
Şöyle diyor işi bilenler: Söylemin dışında bir 'gerçek' vardır.
Faraza, başınıza çekiç düşmüştür. Ancak söylemin dışında bir
'anlam' yoktur: Kentsel dönüşüme kızarsınız, eğitimsiz işçileri
veya tedbir almayan müteahhitleri suçlarsınız, Allah'ın takdiri
dersiniz... Böylece olaya bir anlam katarsınız. İşte gerçek bir
örnek... Bir hanım (nur içinde yatsın) pazartesi günü vefat etmiş.
Ölüm ilanı veren aile şöyle diyor: "Sevgili annemiz, Cumhuriyet
kadını olduğunu, 29 Ekim 2018'de aramızdan ayrılarak gösterdin..."
İnsanın içinden, bari beş yıl daha bekleseydi de, hayata gözlerini
29 Ekim 2023'te yumsaydı; böylece cumhuriyet kadını olma vasfı
perçinlenirdi, demek geçiyor. Gerçeğin dışına çıkarak, seküler
söylemle anlam kurma çabasına güzel bir örnek. (Çok merak ettim:
Acaba kadıncağız Kadir Gecesi ölseydi ne diyeceklerdi?)