Devletler halkın sağlık seviyesini yükseltmek için uğraşır.
Bilhassa salgın hastalıklarla mücadele ederler. Modern tıbbın
geliştirdiği aşılar bu yolda en büyük yardımcılarıdır.
Aslında bu diyarın insanları için aşı yeni bir şey değil.
Osmanlı'da henüz 1700'lü yıllarda geleneksel yöntemlerle aşı
yapılıyordu. İngiltere 1840'te çocukları aşılamayı kanunla zorunlu
hale getirirken, Osmanlı aynısını 1885'te çiçek aşısı için
yaptı.
Bugün bizim Sağlık Bakanlığı, bebeklikten itibaren belli bir aşı
takvimi uyguluyor. Bu sayede çocuklar tetanos, kızamık, kabakulak,
suçiçeği, boğmaca, tüberküloz, Hepatit A ve B, çocuk felci,
menenjit, zatürre gibi 13 hastalığa karşı dirençli
yetişiyorlar.
Ancak Türkiye büyük bir hata yaptı. Anayasa Mahkemesi 2016'da,
"Sadece çocuk felci aşısı zorunlu olabilir... Diğer aşıların
yapılabilmesi için ana-babanın izni lazım... Diğerleri de zorunlu
olacaksa, kanun çıkarılması gerekir" dedi. İki yıldır da o kanun
çıkarılmadı.
Bu arada hastalık kadar tehlikeli bir toplumsal salgın baş
gösterdi: Bazı aileler çocuklarına aşı yaptırmayı reddetmeye
başladı. İnternet iletişimi sayesinde artan sayıları 2017
itibariyle 23 bine ulaşmış durumda.
23 bini küçümsemeyin. Retçi sayısı 50 bine vardığı takdirde, salgın
hastalıklar binlerce çocuğu önce hastaneye, sonra mezara
gönderecek. Bunu ben demiyorum; Sağlık Bakanlığı, Türk Tabipler
Birliği ve Sağlık Sendikası diyor.
Peki bu aşı-reddi olayı nereden çıktı? Aşı karşıtı hareket
Türkiye'ye özgü değil. En güçlü olduğu yer, tıbbın gelişmesine en
çok katkıda bulunan Batı ülkeleri!
Eğer "Aşı karşıtlığının bir numaralı faali kimdir" diye sorarsanız;
cevap: Britanyalı doktor Andrew Wakefield... Aslında alanı mide ve
bağırsak hastalıkları olan bu adam, 1998'de yazdığı bir makalede
bazı aşıların, otizme ve bağırsak kanserine yol açtığını iddia
etti.
Bunun üzerine tıp dünyası harekete geçerek 1957 doğumlu
Wakefield'in ipliğini pazara çıkardı. Bütün bulgular uydurmaydı.
Sonuçta İngiltere'...