Kadınlar 55 yıldır fizik ödülünü kazanamıyordu. Daha da çarpıcı
olan veri şu: Nobel Fizik Ödülleri 1901'den beri veriliyor. Donna
Strickland bu ödülü alan üçüncü kadın.
İlki, bizim kısaca Madam Curie dediğimiz, Maria Sklodowska Curie
idi. İkincisi ise ödülü 1963'te kazanan Amerikalı Maria Goeppert
Mayer...
Nobel Fizik Ödülü'nü kazanan kadınlar niye bu kadar az? Karar
verici komite 117 yıldır erkekleri mi kayırıyor?
Bu soruyu sorarken şu veriyi de unutmayalım: Matematiğin Nobel'i
denilen Fields Madalyası'nı bugüne kadar 60 kişi kazandı. Bunların
sadece biri kadın: İran kökenli Maryam Mirzakhani (2014'te kazandı,
2017'de 40 yaşındayken kanserden öldü.)
Mantık ve hesap gerektiren bir başka alandan daha örnek vereyim:
Kadın satranççılar, dünya şampiyonu erkekleri hiçbir zaman
zorlayamadı.
Feministlere sorarsanız bu durumun nedeni, kadınların önünü kesen,
onları geleneksel rollere iten erkek egemen toplum... Son derece
zeki birçok kadının, çevrelerindeki erkekler (baba, amca, abi) ve
hanım hanımcık olmalarını isteyen anneleri tarafından engellendiği
doğrudur.
Ancak tersi örnekler de var. Mesela Sovyetler Birliği yönetimi bir
kadın vatandaşının dünya satranç şampiyonu olmasını çok isterdi.
Rejim için muazzam bir propaganda olurdu. Ancak yakınına dahi
gelemediler.
Gelmiş geçmiş en güçlü kadın satranççı kabul edilen, özel olarak
yetiştirilmiş, büyük yetenek Macar Judith Polgar dahi ancak dünya
sekizinciliğine kadar yükselebildi.
Fizik, matematik, satranç... Üçünde de zirveye çıkan kadınların
sayısı çok az. Bunun tek nedeni erkek egemen toplum
olmayabilir.
Duygusal zekaları erkeklere tur bindiren kadınların, belki de
analitik zekaları aynı düzeyde değildir.
Not: Tek tek insanlardan değil, ortalamadan söz ediyoruz. Analitik
zekası çok yüksek kadınlar olduğu gibi, duygusal zekası gayet
parlak erkekler de var.
***
Yarama basma doktor
Bilimden söz edince aklıma hafta içinde çıkan bir haber geldi:
Türkiye'de her 10 bin kişiye 18 doktor düşüyormuş. Az mı, çok mu?
Anlamak için karşılaştırma yapmak gerekiyor.
Bu alanda dünya birincisi 10 bin kişiye 51 doktorla Avusturya. Onu
46 doktorla Portekiz takip ediyor. Ardından 10 bin kişiye 41
doktorla Almanya geliyor. (Avrupa ülkelerinin ilk sıralara
yerleşmesi çok ilginç değil mi?)
Hazır başlamışken birkaç tane daha sayalım: Rusya 40, İspanya 39,
İtalya 38, İsrail 34.
En vahim durumdaki ülke ise 10 bin kişiye sadece üç doktor düşen
Endonezya.
Ülkemizin durumu için hemen 'buna da şükür' demeyin. Evet
Türkiye'de 145 bin 800 doktor var ama dengeli dağılmamışlar ki...
Kış geldi mi medyada sürüyle "Doktora gitmek için iki saat kar
altında yürüdüler" haberi çıkıyor. Büyük kentlerdeki doktor oranı
ile Kars'taki doktor oranı aynı mı?
'Doktorların kalitesi ne durumda' diye soracak olursanız...
Eğitimin genel kalitesine bakın, anlarsınız. Daha önce anlatmıştım:
Kimi hastanelerde muayene etmeden ilaç yazan doktorlar var. Önce
ateş et, sonra nişan al hesabı.
***
Türkler misafirperver mi?
Olay taze... 2024'te yapılacak Avrupa Futbol Şampiyonası'nı
düzenleme hakkını kazanmak için var gücümüzle uğraştığımız
günlerde, ağızlardan düşmeyen bir tabir vardı: Türk
misafirperverliği...
Anlamadığım bir olaydır: Biz Türkler niye kendimizi misafirperver
olarak görüyoruz? (Bilen varsa Allah aşkına söylesin.)
Sürüyle araştırma var. Çeşitli ülkelere seyahat etmiş insanlara
soruyorlar: Sizce en misafirperver, en arkadaş canlısı, yabancılara
en sıcak davranan ülkeler hangileri?
Bakıyorum da, bu araştırmaların tekinde dahi birinci çıkmıyoruz.
İlk üçe de girmiyoruz. Hadi onları geçtik, ilk 10'da dahi yokuz.
Ee, bizim neremiz misafirperver?
Anladığım kadarıyla Türkün Türk'e propagandasından ibaret bu
misafirperverlik. Kendi kendimize söylediğimiz, reklamlarda filan
kullandığımız bir klişe.
Aksini iddia eden varsa söylesin, ben de öğreneyim.
***